I'm unwilling to do that.
- Onu yapmaya gönülsüzüm.
The problem is Tom's complete unwillingness to negotiate.
- Sorun, Tom'un görüşmeye tamamen gönülsüz olması.
Tom seems reluctant to say anything.
- Tom bir şey söylemeye gönülsüz gibi görünüyor.
The married men that Layla robbed were reluctant to report her because of the embarrassment.
- Leyla'nın soyduğu evli erkekler, utanç yüzünden onu bildirmekte gönülsüzdüler.
Tom smiled halfheartedly.
- Tom gönülsüzce gülümsedi.
He is disinclined towards Christianity.
- O, Hristiyanlığa karşı gönülsüz.
He put all his heart and soul into it.
- O canı gönülden yaptı.
I heartily support you.
- Ben seni gönülden destekliyorum.
He put all his heart and soul into it.
- O canı gönülden yaptı.