Öfkeli isen tartışma ve tok isen yemek yeme.
- Don't argue when you are angry and don't eat when you are full.
Hayır, teşekkür ederim. Tokum.
- No, thank you. I'm full.
Ağzın doluyken konuşma.
- Don't talk with your mouth full.
Japonya güzel kentlerle doludur. Örneğin Kyoto ve Nara.
- Japan is full of beautiful cities. Kyoto and Nara, for example.
Kiraz ağaçları tamamen çiçeklenmişler.
- The cherry trees are in full blossom.
Kazanın sebebi olduğunun tamamen farkındadır.
- He fully realizes that he was the cause of the accident.
Elbisenin bol bir eteği var.
- The dress has a full skirt.
O hala bol enerji var.
- She is still full of energy.
Lütfen bana tam adını ve adresini söyler misin?
- Would you please tell me your full name and address?
Babür Şah'ın tam adı Zahiriddin Muhammet Babür'dü.
- Babur's full name was Zahir-ud-din Muhammad Babur.
Şimdi pürdikkatine ihtiyacım var.
- I need your full attention now.
Tom şimdi benim pürdikkatime sahip.
- Tom has got my full attention now.
Tom tamamen problemin farkında.
- Tom is fully aware of the problem.
Parktaki tüm kiraz ağaçları tamamen çiçek açmış.
- All the cherry trees in the park are in full bloom.
Bütün günüm sürprizlerle doluydu.
- My whole day was full of surprises.
Şehirdeki bütün oteller dolu.
- All the hotels in town are full.
Tom tamamen problemin farkında.
- Tom is fully aware of the problem.
Kiraz ağaçları tamamen çiçeklenmişler.
- The cherry trees are in full blossom.
Oyun çok popülerdi ondan tiyatro neredeyse tam doluydu.
- The play was so popular that the theater was almost full.
Adam tatilinden çok enerjik döndü.
- The man returned from his vacation full of beans.
Oyun çok popülerdi ondan tiyatro neredeyse tam doluydu.
- The play was so popular that the theater was almost full.
Tam din özgürlüğü tüm insanlar için güvence altına alınmıştır.
- Full religious freedom is assured to all people.
Tom'un özetleri daima yazım hatalarıyla doludur.
- Tom's summaries are always full of misprints.
Onun elleri bebekle ilgilenmekle meşgul.
- Her hands are full taking care of the baby.
Eylül sonuna kadar bir kitapçıda tam gün çalışıyorum.
- I'm working full time in a bookshop until the end of September.
Otobüs dolu. Bir sonraki için beklemeniz gerekecek.
- The bus is full. You'll have to wait for the next one.
Bunun için tüm sorumluluğu kabul edeceğim.
- I will accept full responsibility for this.
Parktaki tüm kiraz ağaçları tamamen çiçek açmış.
- All the cherry trees in the park are in full bloom.
The jugs were full to the point of overflowing.
Our book gives full treatment to the subject of angling.
I was fed to the full.
It is full strange to him who hears and feels, / When wandering there in some deserted street, / The booming and the jar of ponderous wheels,.
In poker, what's a full house?
- Pokerde Full House nedir?