O, kahvaltısını sık sık orada yer.
- She often eats breakfast there.
O, kahvaltısını sık sık orada yer.
- He often eats breakfast there.
Her ne kadar sıkça eş anlamlı olarak kullanılsalar da; kibir ve gurur farklı şeylerdir.
- Vanity and pride are different things, though the words are often used synonymously.
Onu şarkı söylerken görüyorum ama bu sıkça değil.
- I see him singing, but this isn't often.
Benim kendi deneyimlerinden, hastalık çoğunlukla uykusuzluktan kaynaklanıyor.
- From my own experience, illness often comes from sleeplessness.
Pazartesi günleri çoğunlukla okula geç kalır.
- She is often late for school on Mondays.
Zenginler çoğu kez pintidirler.
- The rich are often misers.
Peynir çoğu kez bir fareyi bir tuzağa cezbeder.
- Cheese often lures a mouse into a trap.
Peynir çoğu kez bir fareyi bir tuzağa cezbeder.
- Cheese often lures a mouse into a trap.
Çoğu kez onun zorbalık yaptığını gördüm.
- I've often seen him bullied.