Ümitsiz olmana şaşmamalı.
- No wonder you're frantic.
Tom telefonunda çılgınca mesaj atıyor.
- Tom is texting frantically on his phone.
Tom çılgın görünüyordu.
- Tom seemed to be frantic.
Sami çılgınca bir el feneri sallıyordu.
- Sami was frantically waving a flashlight.
Tom çılgınca mücadele etti.
- Tom struggled frantically.
Preparations for the president's arrival made for a frenzied week.