Ümitsiz olmana şaşmamalı.
- No wonder you're frantic.
Tom çılgın görünüyordu.
- Tom seemed to be frantic.
Tom telefonunda çılgınca mesaj atıyor.
- Tom is texting frantically on his phone.
Tom çılgınca mücadele etti.
- Tom struggled frantically.
Tom hava kararmadan önce çiti boyamayı bitirmek için çılgınca bir girişim yaptı.
- Tom made a frantic attempt to finish painting the fence before dark.
Preparations for the president's arrival made for a frenzied week.