Tom bir bağımsız yazar.
- Tom is a freelance writer.
Hiç kimse gerçekten özgür değildir, çünkü bağımsızlıklarının kölesi olan insanlar var.
- Nobody is truly free, because there are people who are slaves of their independence.
Onu ücretsiz alabilirsin.
- You can get it for free.
Gençken,birçok şeyi ücretsiz aldım.
- When I was young I got lots of things for free.
Bu sandalyeyi bedavaya aldık.
- We got this chair free.
Yanında iki kutu bedava ayakkabı cilası ile birlikte onlar sadece 50 dolar.
- They're only $50 with two cans of shoe polish free of charge.
Yeni davranış kurallarını ihlâl etmekten yakalanan gençler seyahat özgürlüğü haklarını kaybedecekler, ve bu hakkı geri almak için parasız toplum işini tamamlamak zorunda kalacaklar.
- Youths who are caught violating the new rules on behaviour will lose their right to free travel, and will have to complete unpaid community work to earn it back.
Onu parasız alabilirsiniz.
- You may get it free of charge.
Her şahıs saldırısız toplanma ve dernek kurma ve derneğe katılma serbestisine maliktir.
- Everyone has the right to freedom of peaceful assembly and association.
Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
- Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
Amerika, kendisinin dünyanın en özgür ülkesi olduğundan hoşlanıyor.
- America fancies itself the world's freest nation.
Herkes katkıda bulunmakta özgürdür.
- Everyone is free to contribute.
Buralarda beleşçi istemeyiz.
- We don't want any freeloaders around here.
Onu neredeyse beleşe aldım.
- I got it practically for free.
Batı Berlin Sovyet kontrolünden muaf kalacaktı.
- West Berlin would remain free of Soviet control.
Bu eşyalar vergiden muaf.
- These goods are free of tax.
Tom boş zamanında ne yapar?
- What does Tom do in his free time?
Yarın boş olup olmadığını bilmek istiyorum.
- I want to know if you'll be free tomorrow.
Tom kendini kurtarmak için mücadele etti.
- Tom struggled to free himself.
Küçük oğlan kendini polis memurundan kurtarmak için uğraştı.
- The little boy struggled to free himself from the policeman.
Lincoln bütün kölelerin serbest bırakılmasını kabul etti.
- Lincoln agreed that all slaves should be freed.
Kendileri için çalışmak üzere serbest bırakıldılar.
- They were freed to work for themselves.
Onlar köleleri özgürleştirmek için savaşmazlardı.
- They would not fight to free the slaves.
Sığırlarının serbestçe başıboş gezinmelerine izin vermemeleri teşvik edildi.
- They were encouraged not to let their cattle roam freely.
Masum bir adamı hapishaneye göndermek bir suçluyu serbest bırakmaktan daha kötüdür.
- It's worse to send an innocent man to prison than to let a criminal go free.
Telefonu kullanabilir miyim? Lütfen rahat olun.
- May I use the phone? Please feel free.
Sami cezaevinde rahatça dolaşabilirdi.
- Sami could move freely around the prison.
Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
- Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
- Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives.
Bu eşyalar vergiden muaf.
- These goods are free of tax.
Orada Akai onlara katılır ve bu bitiş çizgisinin önünde herkese açık bir yarışma olur.
- There Akai joins them and it becomes a free-for-all in front of the finish line.
Kapım her zaman açık. İstediğin zaman ziyaret etmeye çekinme.
- My door is always open. Feel free to visit when you want.
Giriş ücreti 6 £ ama Pazar günleri ücretsiz.
- The admission costs six euros but on Sundays it's free.
Ben bu CD çaları ücretsiz aldım.
- I got this CD player for free.
Kompozisyonun tüm dil bilgisi hatalarından uzak.
- Your composition is free from all grammatical mistakes.
Çocuklarınız uzakta olduğu için, bir sürü boş zamanınız olmalı.
- With your children away, you must have a lot of free time.
Yanında iki kutu bedava ayakkabı cilası ile birlikte onlar sadece 50 dolar.
- They're only $50 with two cans of shoe polish free of charge.
Onu parasız alabilirsiniz.
- You may get it free of charge.
Bileti ücretsiz aldım.
- I got the ticket free of charge.
Bu kitapçık ücretsizdir.
- This booklet is free of charge.
Gümrüksüz satış mağazası nerede?
- Where is the duty-free shop?
Tom gümrüksüz mallar mağazasından bir şişe votka ve birkaç parfüm satın aldı.
- Tom bought a bottle of vodka and some perfume at the duty-free shop.
Kaybedecek bir itibarın yoksa; özgürce yaşarsın.
- You live freely if you haven't a reputation to lose.
Japonya'da hükümeti özgürce eleştirebiliriz.
- In Japan we may criticize the government freely.
Serbest liman kuruldu
- A free port was established.
Onu parasız alabilirsiniz.
- You may get it free of charge.
Yanında iki kutu bedava ayakkabı cilası ile birlikte onlar sadece 50 dolar.
- They're only $50 with two cans of shoe polish free of charge.
Vergisiz bir kamera satın aldım.
- I bought a camera free of tax.
Tom ve Mary'nin ellerinde oldukça çok fazla boş zamanı vardı.
- Tom and Mary had way too much free time on their hands.
Tom'un çok fazla boş zamanı yok.
- Tom doesn't have much free time.
Şirket serbest ticaret anlamına gelir.
- The company stands for free trade.
Zirve uluslar serbest ticareti gündemin en başına koydular.
- The summit nations put free trade at the top of the agenda.
Özgür irade sorunu din için bir dikenli bir bilmece.
- The question of free will is a prickly conundrum to religion.
Ben buraya kendi özgür irademle geldim.
- I came here of my own free will.
Serbest konuşma özgürlüğün var ama iftira etme hakkın yok.
- You have the right to free speech, but not the right to slander.
Serbest zamanımda bloğuma yazıyorum.
- In my free time, I write on my blog.
The free group on three generators.
The drain was free.
z is the free variable in \forall x\exists y:xy=z.
Go sit on this chair, it's free.
Furthermore, the free anterior margin of the lobule is arched toward the lobe and is often involute.
OpenOffice.org is free software.
All drinks are free.
He was given free rein to do whatever he wanted.
a free man.
Whether deserved or not, the free gave Cresswell the chance to cover himself in glory with a shot on goal after the siren.
We had a wholesome, filling meal, free of meat.
I got this bike free.
free time.
Free cash flow can be very negative for profitable, fast-growing businesses and very positive for unprofitable, declining ones.
The transfer of heat from a hot object by means of upward hot air currents from the object, is due to free convection.
Justification is an act of God's free grace wherein he pardoneth all our sins. (the Westminster shorter catechism of 1647, question 33).
They were giving the tickets away free of charge.
Buy two and pay for just one – the other is free of charge.
Smith was issued a free pass after Jones' double.
securing for himself an undivided authority and a free rein for his profligacy.
So ceased the sea's uproar, when its grave SireLooked o'er th' expanse, and, riding on in light,Flung free rein to his winged obedient car.
Financially, the two New York teams have not asked for the sort of free ride at taxpayer expense that has been commonplace elsewhere.
A lighthouse is the classic example of a public good because it is difficult to prevent a ship (a free rider) from using it.
The store failed because all of the manager's friends were free riders who drove paying customers away.
I love to play football in my free time.
Whitman uses free verse to achieve effects impossible under even the broad restrictions of blank verse.
When the fire alarm went off, it was a free-for-all.
Sorry, we've been short of free-range chicken since demand rose.
free-speech advocate.
Players must remain outside the free-throw lane until the ball leaves the free-throw shooter's hands.
A free-flowing essay.
... free time. >>Taylor Swift: Oh, mostly history. I'm obsessed ...
... emit carbon into the atmosphere, as opposed to continuing to do so for free? I think what ...