Büyükbabam kendisi için mobilya yapardı.
- My grandfather used to make furniture for himself.
Her sabah yürüyüş yapardım.
- I used to take a walk every morning.
Benim Japon öğretmenim fiil çekimlerini hatırlamamıza yardımcı olan bir şarkı kullanırdı. Hiç kimse gerçekten birlikte söylemezdi.
- My Japanese teacher used to use a song to help us remember verb conjugations. No one really sang along.
O araba satıcısı bu kullanılmış Toyota'nın iyi durumda olduğunu söylediğinde bana yanlış bilgi vermiş.
- That car dealer gave me a bum steer when he told me this used Toyota was in good condition.
O, ondan nefret ederdi.
- She used to hate him.
Mary, Tom'la evlenmeyi hayal ederdi.
- Mary used to dream about marrying Tom.
Bu ısıya alışık değilim.
- I'm not used to this heat.
Herkesin önünde konuşmalar yapmaya alışık değilim.
- I'm not used to making speeches in public.
Erken kalkmaya alışkınım.
- I'm used to getting up early.
Erken kalkmaya alışkınım.
- I'm used to keeping early hours.
I used to know a guy from the UK who pronounced mother without the r.