Eğer o, İngilizcede akıcı ise, onu çalıştıracağım.
- If he's fluent in English, I'll hire him.
O bir Amerikalı, ama o Japonya'da doğmuş ve büyümüş olduğu için, oldukça akıcı bir şekilde Japonca konuşabiliyor.
- He is an American, but as he was born and brought up in Japan, he can speak Japanese quite fluently.
Bir yerde Esperanto'yu akıcı bir şekilde konuşan bir casus var.
- Somewhere there is a spy that speaks Esperanto fluently.
O, geçerli Fransızca konuşuyor ama o anlaşılır biçimde Almancada daha akıcı.
- He speaks passable French, but he is clearly more fluent in German.
Tom oldukça akıcı biçimde Fransızca konuştu.
- Tom spoke French quite fluently.
Fransızca konuşabilir, üstelik akıcı biçimde.
- She can speak French and she speaks it fluently.
Onun Amerikalı kadar akıcı bir biçimde İngilizce konuştuğunu duydum.
- I heard her speaking English as fluently as an American.
O akıcı bir biçimde Çince konuşur.
- He speaks Chinese fluently.
David Fransızcayı akıcı bir şekilde konuşabilir.
- David can speak French fluently.
Rusçayı akıcı bir şekilde konuşabilmek isterim.
- I want to be able to speak Russian fluently.
He lived in Mexico, so he is able to speak Spanish fluently.
... was that you had a really cogent and fluent conversation ...