O eve giderken düz bir lastik aldı.
- She got a flat tire on her way home.
O bana düz bir cevap verdi.
- He gave me a flat answer.
Apartman dairesinin bir garajı var mı?
- Has the flat got a garage?
Apartman dairesinde bir telefon var mı?
- Is there a telephone in the flat?
Bir patlak tekerim var.
- I've got a flat tire.
Tom'un patlak tekerini tamir etmeyi önerdim.
- I offered to fix Tom's flat tire.
Onun ricasını açıkça reddetmeliydin.
- You should have refused his request flatly.
Önerimi açıkça reddetti.
- He rejected my offer flatly.
Şimdi patlak lastiği tamir edebilir misin?
- Can you fix the flat tire now?
Senin bu patlak tekeri şimdi tamir etmek için zamanın olur muydu?
- Would you have time to fix this flat tire now?
Bir patlak tekerim var.
- I've got a flat tire.
Bisikletimin arka tekerleği patlak.
- The rear tire of my bicycle is flat.
Teklifimizi açıkca geri çevirdi.
- He flatly turned down our request.
Tom'un patlak tekerini tamir etmeyi önerdim.
- I offered to fix Tom's flat tire.
Saçımı ütüyle düzeltmek sonsuza kadar sürüyor.
- Flat ironing my hair takes forever.
Manzara tatsız ve monotondu.
- The landscape was flat and monotonous.
Düz arazi hiçbir dağ veya tepeye sahip değildir.
- Flat land has no mountains or hills.
Benim dairem üçüncü katta.
- My flat is on the third floor.
Bir katınız mı yoksa bir eviniz mi var?
- Do you have a flat or a house?
Onun içeri girmesine kesinlikle izin vermedi.
- She flatly refused to let him in.
Talebimizi kesin bir şekilde reddetti.
- He rejected our demand flatly.
Daire tamamen mobilyalıdır.
- The flat comes fully furnished.
Onun kız arkadaşı tamamen düz göğüslü.
- Her girlfriend is completely flat-chested.
Anlaşılan o eski püskü daire boş.
- Apparently that shabby flat is vacant.
Lastiklerden biri boşaldığı için bisikletimi itmek zorundayım.
- I have to push my bike because one of the tyres is flat.
Ben hizmetlerim için haftalık 2.000 dolarlık sabit bir ücret talep ediyorum.
- I charge a flat fee of 2,000 dollars per weekend for my services.
Bu kolanın gazı kaçmış ve iyi tat vermiyor.
- This cola has gone flat and doesn't taste good.
Geçmişte dünya düz olarak düşünüldu.
- In the past the world was thought to be flat.
Jane durgun bir hafta sonu geçirdi.
- Jane spent a very flat weekend.
The land around here is flat.
He can run a mile in four minutes flat.
She liked to walk in her flats more than in her high heels.
That girl is completely flat on both sides.
The palm of the hand, with the adjacent part of the fingers.
I'm not going to the party and that's flat.
a flat of strawberries.