Everyone has his price.
- Herkesin bir fiyatı vardır.
Prices keep going up.
- Fiyatlar yükselmeye devam ediyor.
A man can know the price of everything and the value of nothing.
- Bir insan her şeyin fiyatını bilebilir ve hiçbir şeyin değerini bilemez.
Don’t think of cost. Think of value.
- Fiyatını düşünmeyin. Değerini düşünün.
Cars that, when new, cost 3,000,000 yen are apparently now worth 300,000, so I think I'll use mine a little longer.
- Sıfırken 3.000.000 yen fiyatı olan arabalar, şimdi 300.000 ediyor; bu durumda sanırım benimkini biraz daha kullanacağım.
The new bicycle cost me as much as 50,000 yen.
- Yeni bisiklet bana 50.000 yen kadar fiyata mal oldu.
I'll agree to the terms if you lower the price.
- Fiyatı düşürürsen şartları kabul ederim.
We need a firm quotation by Monday.
- Pazartesiye kadar bir firmanın fiyat teklifine ihtiyacımız var.
Our rates are now lower!
- Fiyatlarımız şimdi daha düşük!
The hotel was expensive, but the daily rate included breakfast.
- Otel pahalıydı ama günlük fiyata kahvaltı dahildi.
I'll agree to the terms if you lower the price.
- Fiyatı düşürürsen şartları kabul ederim.
I offered 30% less than the asking price.
- İstenen fiyattan% 30 daha düşük teklif ettim.
We can offer these new products at 20% below list price.
- Biz bu yeni ürünleri liste fiyatının % 20 altında sunabiliriz.
Tom looked at the price tag and realized he didn't have enough money.
- Tom fiyat etiketine baktı yeterli parası olmadığının farkına vardı.
Tom decided not to buy it after he looked at the price tag.
- Tom fiyat etiketine baktıktan sonra onu almamaya karar verdi.