Tom onun için hava hoş olduğunu söyledi.
- Tom said that's fine with him.
Sanat üzerine kitapları olan hoş bir kütüphanesi var.
- He has a fine library of books on art.
Bu planı uygulamak için karar verilmesine rağmen, ince noktaların hâlâ planlanmaya ihtiyacı var.
- Although the decision to implement this plan has already been made, the finer points still need to be planned out.
Kabul edilebilirler ve edilemezler arasında ince bir çizgi vardır.
- There's a fine line between what's acceptable and what's not.
“İyi misin?” “Ben iyiyim!”
- Are you OK? I'm fine!
Guinness biraların en iyisidir.
- Guinness is the finest of beers.
O, oyun için güzel bir önsöz yazdı.
- He wrote a fine preface to the play.
Adanın güzel bir limanı var.
- The island has a fine harbor.
Tom 300 dolar para cezası ödedi.
- Tom paid a $300 fine.
Bir dolar para cezasına çarptırıldım.
- I was fined a dollar.
Tom'a her şeyin yolunda olduğunu söyle.
- Tell Tom that everything's fine.
Seni temin ederim, her şey yolunda.
- I assure you, everything's fine.
Tom muhtemelen bunun yaptığı için para cezası alacak.
- Tom is likely going to be fined for doing that.
Dağın zirvesinden güzel bir deniz manzarası alabilirsin.
- You can get a fine view of the sea from the mountaintop.
Cümlede bir sıkıntı göremedim.
- The sentence seems fine to me.
Rahatla, iyi gidiyorsun.
- Relax, you're doing fine.
Sağlıklı bir merak, aslında güzel bir şeydir.
- A healthy curiosity is truly a fine thing.
Güzel sağlıklı bir bebek doğurdu.
- She gave birth to a fine healthy baby.
Bayırturpunu soy ve ince ince doğra.
- Peel and finely chop the horseradish.
Tom çok iyi bir müzisyen.
- Tom is a very fine musician.
O çok iyi bir müzisyendir.
- He's a very fine musician.
O, orada ne olduğu ile ilgili güzel bir açıklama yazdı.
- He wrote a fine description of what happened there.
Tom 300 dolar para cezası ödedi.
- Tom paid a $300 fine.
Tom arabasını yanlış yere park ettiği için ceza ödemek zorunda kaldı.
- Tom had to pay a fine because he parked in the wrong place.
Bu kahveyi çok ince öğüt.
- Grind this coffee very fine.
Ben iyiyim. Sadece küçük bir kesik.
- I'm fine. It's just a little cut.
Çaba güzel sonuçlar üretir.
- Effort produces fine results.
En son ne zaman bir para cezası ödedin?
- When was the last time you paid a fine?
Mükemmel iyi hissediyorum.
- I feel perfectly fine.
He refilled his glass. ‘The fine is very good,’ he said.