Hakim, sanığın bütün para cezalarını ödeyecek parayı bulana kadar hapiste kalacağını söyledi.
- The judge said that the defendant will remain in jail until he finds the money to pay all his fines.
Tom onun için hava hoş olduğunu söyledi.
- Tom said that's fine with him.
Bence hoş görünüyorsun.
- I think you look fine.
Kabul edilebilirler ve edilemezler arasında ince bir çizgi vardır.
- There's a fine line between what's acceptable and what's not.
Dahilik ve delilik arasında ince bir sınır vardır.
- There's a fine line between genius and insanity.
“İyi misin?” “Ben iyiyim!”
- Are you OK? I'm fine!
Guinness biraların en iyisidir.
- Guinness is the finest of beers.
Adanın güzel bir limanı var.
- The island has a fine harbor.
Çaba güzel sonuçlar üretir.
- Effort produces fine results.
Mahkeme ona para cezasını ödemesini emretti.
- The court ordered her to pay the fine.
Bir dolar para cezasına çarptırıldım.
- I was fined a dollar.
Şimdi her şeyin yolunda olduğuna inanıyorum.
- I believe everything is fine now.
Onlar Pandora'nın kutusunu açana kadar her şey yolunda.
- Everything is fine until they open Pandora's box.
Onun bir tepenin üzerinde yer alan evinin güzel bir manzarası var.
- Situated on a hill, his house commands a fine view.
Tom muhtemelen bunun yaptığı için para cezası alacak.
- Tom is likely going to be fined for doing that.
Cümlede bir sıkıntı göremedim.
- The sentence seems fine to me.
Rahatla, iyi gidiyorsun.
- Relax, you're doing fine.
Sağlıklı bir merak, aslında güzel bir şeydir.
- A healthy curiosity is truly a fine thing.
Güzel sağlıklı bir bebek doğurdu.
- She gave birth to a fine healthy baby.
Bayırturpunu soy ve ince ince doğra.
- Peel and finely chop the horseradish.
O gün hepimiz çok iyi bir zaman geçirdik.
- We all had a fine time that day.
Bu o zamandan beri çok iyi.
- It has been very fine since then.
O, orada ne olduğu ile ilgili güzel bir açıklama yazdı.
- He wrote a fine description of what happened there.
Ken hızdan dolayı 7.000 yen para cezasına çarptırıldı.
- Ken was fined 7,000 yen for speeding.
Tom'un cezayı ödemekten başka hiçbir seçeneği yoktu.
- Tom had no choice but to pay the fine.
Bu kahveyi çok ince öğüt.
- Grind this coffee very fine.
Ben iyiyim. Sadece küçük bir kesik.
- I'm fine. It's just a little cut.
Bu öğleden sonra hava güzel olacak.
- It will be fine this afternoon.
Çaba güzel sonuçlar üretir.
- Effort produces fine results.
Mükemmel iyi hissediyorum.
- I feel perfectly fine.
He refilled his glass. ‘The fine is very good,’ he said.