Bu, Boston'un en hoşi otellerinden biridir.
- This is one of Boston's finest hotels.
Tom onun için hava hoş olduğunu söyledi.
- Tom said that's fine with him.
Bu planı uygulamak için karar verilmesine rağmen, ince noktaların hâlâ planlanmaya ihtiyacı var.
- Although the decision to implement this plan has already been made, the finer points still need to be planned out.
O gömleği deneyin; ince pamuktan yapılmıştır.
- Try on that shirt. It's made of fine cotton.
İyiyim, teşekkürler. Ya siz?
- Fine, thank you. And you?
Guinness biraların en iyisidir.
- Guinness is the finest of beers.
Okulda güzel sanatlar okuyor.
- She is studying fine art at school.
O, oyun için güzel bir önsöz yazdı.
- He wrote a fine preface to the play.
Ben yasadışı otopark için 20 dolar para cezasına çarptırıldım.
- I was fined 20 dollars for illegal parking.
Bir dolar para cezasına çarptırıldım.
- I was fined a dollar.
Seni temin ederim, her şey yolunda.
- I assure you, everything's fine.
Sanırım her şey yolunda.
- I think everything's fine.
Onun bir tepenin üzerinde yer alan evinin güzel bir manzarası var.
- Situated on a hill, his house commands a fine view.
Dağın zirvesinden güzel bir deniz manzarası alabilirsin.
- You can get a fine view of the sea from the mountaintop.
Cümlede bir sıkıntı göremedim.
- The sentence seems fine to me.
Rahatla, iyi gidiyorsun.
- Relax, you're doing fine.
Güzel sağlıklı bir bebek doğurdu.
- She gave birth to a fine healthy baby.
Sağlıklı bir merak, aslında güzel bir şeydir.
- A healthy curiosity is truly a fine thing.
Bayırturpunu soy ve ince ince doğra.
- Peel and finely chop the horseradish.
Tom çok iyi bir müzisyen.
- Tom is a very fine musician.
Bu o zamandan beri çok iyi.
- It has been very fine since then.
O, orada ne olduğu ile ilgili güzel bir açıklama yazdı.
- He wrote a fine description of what happened there.
Ken hızdan dolayı 7.000 yen para cezasına çarptırıldı.
- Ken was fined 7,000 yen for speeding.
Tom arabasını yanlış yere park ettiği için ceza ödemek zorunda kaldı.
- Tom had to pay a fine because he parked in the wrong place.
Bu kahveyi çok ince öğüt.
- Grind this coffee very fine.
Ben iyiyim. Sadece küçük bir kesik.
- I'm fine. It's just a little cut.
Çaba güzel sonuçlar üretir.
- Effort produces fine results.
Bu öğleden sonra hava güzel olacak.
- It will be fine this afternoon.
Mükemmel iyi hissediyorum.
- I feel perfectly fine.
He refilled his glass. ‘The fine is very good,’ he said.