Benim bulgularım durumun böyle olmadığını gösteriyor.
- My findings suggest that that is not the case.
Bu önemli bir bulgudur.
- This is a significant finding.
Onun bürosunu bulmak kolaydı.
- Finding her office was easy.
Onun bürosunu bulmak kolaydı.
- Finding his office was easy.
Hangisini alacağıma karar vermeyi zor buluyorum.
- I'm finding it difficult deciding on which one to buy.
Hangisini alacağımıza karar vermeyi zor buluyoruz.
- We're finding it difficult deciding on which one to buy.
Onun bürosunu bulmak kolaydı.
- Finding his office was easy.
Onun bürosunu bulmak kolaydı.
- Finding her office was easy.
Onun bürosunu bulmak kolaydı.
- Finding her office was easy.
Onun ofisini bulmak kolaydı.
- It was easy to find his office.
O ben onun hakkında öğrenmeden bilgisayarımı kullanmaya çalıştı.
- He tried to use my computer without my finding out about it.
Biri fark etmeden onu nasıl başardığını anlamaya çalışıyorum.
- I'm trying to figure out how you managed to do that without anyone finding out.
Biri fark etmeden onu nasıl başardığını anlamaya çalışıyorum.
- I'm trying to figure out how you managed to do that without anyone finding out.
Onun ofisini bulmak kolaydı.
- It was easy to find his office.
Onun ofisini bulmak kolaydı.
- Finding his office was easy.
O eski kitap gerçek bir keşiftir.
- That old book is a real find.
Sonuçta herkesin öğreneceğini sen her zaman biliyordun.
- You've always known that eventually everyone would find out.
Sonunda gerçekten tatmin edici bir sonuç bulmak mümkündü.
- Eventually it was possible to find a really satisfactory solution.
Tom'u buluncaya kadar aramaktan vazgeçmeyeceğim.
- I'm not going to stop looking until I find Tom.
Biz mutluluk aramak için dünyadayız, onu bulmak için değil.
- We're on earth to look for happiness, not to find it.
Onun ne söylediğini anlamakta zorlanıyorum.
- I find it difficult to understand what he is saying.
Bütün yolu sadece onun evden uzakta olduğunu anlamak için yürüdüm.
- I went all the way to see her only to find her away from home.
Eğer bir şey bulmak istiyorsan, bakmak gibi bir şey yoktur.
- There is nothing like looking, if you want to find something.
Nagoya çevresinde birinin yolunu bulması çok basittir. Tek yapmanız gereken işaretlere bakmak.
- Finding one's way around Nagoya is very simple. All you do is look at the signs.
Benim bulgularım durumun böyle olmadığını gösteriyor.
- My findings suggest that that is not the case.
Tom bulgularını yeni yayınladı.
- Tom has just published his findings.
Benim bulgularım durumun böyle olmadığını gösteriyor.
- My findings suggest that that is not the case.
Bu önemli bir bulgudur.
- This is a significant finding.
Kahve bir kızın ilk buluşmasındaki öpücük kadar sıcak, o gece kızın kucağı kadar yumuşak ve annesinin kızı bulduğu zaman ettiği küfürler kadar siyah olmalıdır.
- The coffee has got to be as hot as a girl's kiss on the first date, as sweet as those nights in her arms, and as dark as the curse of her mother when she finds out.
Onun görünümünü çekici bulurum.
- I find her appearance attractive.
Ann, bir iş bulamıyor.
- Ann can't find a job.
I find your argument unsatisfactory.
I found my car keys -- they were under the couch.
The jury finds for the defendant.
... are to things like this, picking movies, finding ...
... and I'm always responsible, and that's why nobody's more interested in finding ...