Aslında Tom ve John'u hiç kavga ederken görmedim.
- I never actually saw Tom and John fighting.
Tom ve Mary hep kavga ediyorlardı.
- Tom and Mary were always fighting.
Lütfen dövüşmeyi bırakın.
- Please stop fighting.
Bu, elinin biri arkanda bağlıyken biriyle dövüşmek gibidir.
- This is like fighting someone with one arm tied behind your back.
Onlar şimdi şiddetle mücadele ediyorlar fakat çok uzun zaman geçmeden önce savaş baltasını gömeceklerine sizi temin ederim.
- They're fighting fiercely now but I assure you they'll bury the hatchet before long.
George, son zamanlarda üç saatlik mücadeleden sonra yakaladığı 30 paundluk bir levreği tanımlıyordu.
- George was describing a 30 pound bass he'd caught recently after fighting it for three hours.
Savaş bir hafta sürdü.
- The fighting lasted one week.
Japonyanın savaş sırasında açlığa karşı sürekli bir mücadele verdiğini söyleyebiliriz.
- We can say that Japan was fighting a constant battle against hunger during the war.
O hayatının çoğunu düşmanlarıyla savaşarak harcamış cesur bir savaşçıydı.
- He was a brave warrior who had spent most of his life fighting his enemies.
Japon ve Amerikan güçleri hâlâ acımasızca mücadele ediyorlardı.
- Japanese and American forces were still fighting bitterly.
Onlar şimdi şiddetle mücadele ediyorlar fakat çok uzun zaman geçmeden önce savaş baltasını gömeceklerine sizi temin ederim.
- They're fighting fiercely now but I assure you they'll bury the hatchet before long.
O hayatının çoğunu düşmanlarıyla savaşarak harcamış cesur bir savaşçıydı.
- He was a brave warrior who had spent most of his life fighting his enemies.
Amerikalıların sadece savaşmak için herhangi bir arzusu yoktu.
- Americans simply had no desire to fight.
Theodore Roosevelt ile savaşmak istemem.
- I do not want to fight Theodore Roosevelt.
Ortak düşmanı yenmek için birlikte dövüşmek zorunda olduklarını biliyorlardı.
- They knew they must fight together to defeat the common enemy.
Keşke onlar dövüşmeyi bıraksalar.
- I wish they would stop fighting.
Tom seninle dövüşmek zorunda kalmak istemiyor.
- Tom doesn't want to have to fight you.
Madenciler dövüşmek istemiyordu.
- The miners did not want to fight.
Tom kavga etmek istemiyor.
- Tom doesn't want to fight.
Ben kavga etmekten hoşlanmam.
- I don't enjoy fighting.
Ben sonuna kadar mücadeleye niyet ediyorum.
- I intend on fighting till the end.
O, siyahların şiddet olmaksızın eşit haklar için mücadelelerini kazanabileceklerine inanıyordu.
- He believed that blacks could win their fight for equal rights without violence.
Neden kavga ettiklerini bilmiyorum.
- I don't know why they are fighting.
Tom kavgaya karışmak istemiyordu, fakat başka seçeneği yoktu.
- Tom didn't want to get involved in the fight, but he had no choice.
O, siyahların şiddet olmaksızın eşit haklar için mücadelelerini kazanabileceklerine inanıyordu.
- He believed that blacks could win their fight for equal rights without violence.
Ben sonuna kadar mücadeleye niyet ediyorum.
- I intend on fighting till the end.
İsyancı kuvvetler döğüşmek için hazırlandı.
- Rebel forces prepared to fight.
Döğüşmekten başka seçeneğimiz yoktu.
- We had no alternative but to fight.
Onlar döğüşmeyeceklerini söylediler.
- They said they would not fight.
Tom döğüştüğü için okuldan atıldı.
- Tom was expelled from school for fighting.
Amerikalıların sadece savaşmak için herhangi bir arzusu yoktu.
- Americans simply had no desire to fight.
Amerikan Donanması savaşmaya hazırdı.
- The American Navy was ready to fight.
Ben kendi savaşımı veriyorum.
- I fight my own battles.
Hastalıklarla mücadele etmek için doktorlar ilaçlar öneriyor.
- Doctors suggest drugs to fight diseases.
Artık mücadele etmek istemiyordu.
- She didn't want to fight no more.
Those are fighting words, of course, and the people who presently hold the high ground of economic power in society will not be amused.
... for "Obamacare" instead of fighting for jobs for the American people. ...
... they don't just make a fighting ability possible, ...