Select Keyboard: Türkçe ▾ X
| ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
Çocuklar eve gelmediği zaman huzursuz hissetti.
- She felt uneasy when the children did not come home.
Ben evin biraz sallandığını hissettim, sen hissetmedin mi?
- I felt the house shake a little. Didn't you?
Mary yatağın kenarına oturdu ve onun uyuduğunu hissedene kadar Tom'a hikaye anlattı.
- Mary sat on the edge of the bed and told Tom a story until he felt asleep.
Birinden daha aşağıda olduğunu hissetmek için hiçbir neden yoktur.
- There is no reason for you to feel inferior to anyone.
Tom duygusal hissetmekten kendini alamadı.
- Tom couldn't help but feel sentimental.
Biz neredeyse bilmeden, hissetmeden annemiz severiz, çünkü o yaşamak kadar doğaldır.
- We love our mother almost without knowing it, without feeling it, as it is as natural as to live.
Çince konuştuğumda içim rahat hissetmeye başlıyorum.
- I'm beginning to feel at ease when I speak in Chinese.
Ben onun duygularını incitmiş olabilirim.
- I may have hurt his feelings.
Müzik duyguları tahrik eder.
- Music moves the feelings.
Bugün kendimi daha iyi hissediyorum.
- I'm feeling better today.
Bugün kendimi daha iyi hissediyorum.
- Today I feel much better.
Bugün dağlardan daha yüksek hissediyorum. Bugün gökyüzüne dokunmak istiyorum.
- Today I feel higher than the mountains. Today I want to touch the sky.
Lütfen beni aramaya çekinme.
- Please feel free to call me up.
Canım Tom'u aramak istemedi.
- I didn't feel like calling Tom.
Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.
- Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely.
Ne hissettiğimi söyleyebilmeyi gerekli buluyorum.
- I find it necessary to be able to say what I feel.
Tom'un sınavı geçmeyeceğine dair içgüdüsel bir sezgim var.
- I have a gut feeling that Tom won't pass the test.
Bunun hakkında kötü bir sezgim var.
- I have a bad feeling about that.
Bugün dağlardan daha yüksek hissediyorum. Bugün gökyüzüne dokunmak istiyorum.
- Today I feel higher than the mountains. Today I want to touch the sky.
Başka sorunlarınız olursa benimle temas kurmaktan çekinmeyin.
- Feel free to contact me if you have any other questions.
Tom duyguları ile temas halinde.
- Tom is in touch with his feelings.
It were a delicate stratagem to shoe A troop of horse with felt.
To know whether sheep are sound or not, see that the felt be loose.
I feel for you and your plight.
Bark has a rough feel.
He obviously feels strongly about it.
He felt for the light switch in the dark.
She gave me a quick feel to show that she loves me.
I felt my way cautiously through the dangerous business maneuver.
She has a feel for music.
Feel my wrath!.
I can feel the sadness in his poems.
It looks like wood, but it feels more like plastic.
... the house and whose influence is felt in the architects of the passes and then ...
... to describe how we felt. ...