Onların işi kurumuş ağaçları kesip devirmek.
- Their job is to fell the dead trees.
O, derin bir uykuya daldı.
- She fell into a deep sleep.
Fadıl, Mısırlı bir Müslüman kadına derinden aşık oldu.
- Fadil fell deeply in love with a Muslim woman from Egypt.
O suya tepetaklak düştü.
- He fell head over heels into the water.
Komşunun çocuğu bir ağaçtan tepe üstü düştü.
- The boy next door fell head first from a tree.
Düştü ve sol bacağını kırdı.
- She fell down and broke her left leg.
Düştüğüm anda bileğimi kırdığımı biliyordum.
- I knew I'd broken my wrist the moment I fell.
Onların işi kurumuş ağaçları kesip devirmek.
- Their job is to fell the dead trees.
O yaklaştı ve dizlerinin üzerine düştü.
- He approached and fell on his knees.
Düşen at boynunu kırdı.
- The horse broke its neck when it fell.
Ev bir depremde çöktü.
- The house fell down in an earthquake.
Korkuluk çöktü ve birkaç kişi yere düştü.
- The balustrade gave way and several people fell to the ground.
Ioues dreaded thunder light / Does scorch not halfe so sore, nor damned ghoste / In flaming Phlegeton does not so felly roste.
The felly harshed against the curbstone: stopped.
To fell seam allowances, catch the lining underneath before emerging 1/4 (6mm) ahead, and 1/8 (3mm) to 1/4 (6mm) into the seam allowance.