fazlalaşma

listen to the pronunciation of fazlalaşma
Турецкий язык - Английский Язык

Определение fazlalaşma в Турецкий язык Английский Язык словарь

fazla
much

I have too much homework today. - Bugün, çok fazla ödevim var.

I don't know much about computers. - Bilgisayarlar hakkında çok fazla şey bilmiyorum.

fazla
surplus

That country has a trade surplus. It exports more than it imports. - O ülkenin ticaret fazlası var. O, ithalatından çok ihracat yapıyor.

I bought a backpack at the army surplus store. - Ordu fazlası mağazasında bir sırt çantası aldım.

fazla
over

Although rainforests make up only two percent of the earth's surface, over half the world's wild plant, animal and insect species live there. - Yağmur ormanlarının, dünya yüzeyinin sadece yüzde ikisini kaplamasına rağmen; vahşi bitki, hayvan ve bitki türlerinin yarısından fazlası orada yaşar.

Due to overfishing, some fish stocks are now at perilously low levels. - Çok fazla balık avı dolayısıyla, bazı balık stokları şimdi tehlikeli derecede düşük seviyelerde.

fazla
too, heartily; too much, too many; spare, extra; excessive 5.superfluous; surplus
fazla
big

It's not such a big problem. You're worrying way too much. - O öyle büyük bir sorun değil. Oldukça fazla üzülüyorsun.

You have to risk big in order to win big. - Fazla kazanmak için fazla risk almak zorundasın.

fazla
{s} excessive

The government's expenditures are a bit excessive. - Hükümetin harcamaları biraz fazladır.

Tom complained about the excessive noise. - Tom haddinden fazla gürültü hakkında şikayet etti.

fazla
too

You must not eat too much ice-cream and spaghetti. - Çok fazla dondurma ve spagetti yememelisin.

There were too many people at the concert. - Konserde çok fazla kişi vardı.

fazla
{s} superfluous
fazla
to spare

We have more than enough time to spare. - Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.

fazla
far

He drinks far too much beer. - O çok fazla bira içer.

More than 75% of farms raised pigs and milk cows. - Çiftliklerin %75'inden fazlası domuz ve süt ineği yetiştirdi.

fazla
ex
fazla
playtime
fazla
redundant

Soldiers currently in theatre will not be made redundant. - Şu an tiyatrodaki askerler ihtiyaç fazlası yapılmayacaklar.

fazla
(Havacılık) safety valve
fazla
oversupplied
fazla
considerable
fazlalaşmak
increase
fazla
spare

We have more than enough time to spare. - Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.

Why do you spend most of your spare time with Tatoeba? - Tatoeba ile benimle harcadığından daha fazla zaman harcamayı tercih edersin.

fazla
above

Phenolphthalein will turn fuchsia in the presence of a base with a pH of or above 10.0 and will remain colorless in the presence of a solution with a pH of or below 8.2. - Fenolftalein, 10.0 ya da daha fazla bir pH'a sahip olan bir baz varlığında parlak mora dönüşecektir ve 8.2 ya da daha az bir pH değerine sahip bir çözeltinin varlığında renksiz kalacaktır.

I love this book above all. - Bu kitabı her şeyden fazla seviyorum.

fazla
strongly
fazla
extra

We'll need an extra ten dollars. - Fazladan bir on dolara ihtiyacımız olacak.

We stayed an extra two weeks in Paris; and we spent it seeing the sights. - Biz Paris'te fazladan iki hafta daha kaldık; ve bunu turistik yerleri gezerek geçirdik.

fazla
heartily
fazla
over-
fazla
no end of
fazla
de trop
fazla
extravagant
fazla
not more than
fazla
to more than
fazla
what is left over, the remainder
fazla
supernumerary
fazla
excess

He had excess water in his lungs. - Ciğerlerinde fazla su vardı.

Don't drink to excess. - İçkiyi fazla kaçırma.

fazla
extra, left over
fazla
unneedful
fazla
in excess of
fazla
plus
fazla
thick
fazla
out

If I were abroad and I ran out of money, I would call my parents to ask for more. - Yurt dışında olsam ve param bitse, ben daha fazla istemek için ailemi ararım.

I used to hang out with Tom a lot, but these days he's not around much. - Eskiden Tom'la çok takılırdım, fakat o bu günlerde çok fazla buralarda değil.

fazla
more (than)
fazla
too; too much; too many
fazla
rising of
fazla
super

The Philippines experienced more than twenty super typhoons that year. - Filipinler o yıl yirmiden fazla süper tayfun yaşadı.

fazla
ultra
fazla
detrop
fazla
plenty

There were plenty of guests in the hall. - Salonda çok fazla misafir vardı.

Don't get so nervous there is a plenty of time to answer all the questions. - Tüm soruları cevaplamak için çok fazla zamanınız olduğu için gergin olmayın.

fazla
beyond

The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more. - Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.

fazla
expletive
fazla
excrescence
fazlalaşmak
to increase
Турецкий язык - Турецкий язык
Fazlalaşmak işi, ziyadeleşme
FAZLA
(Osmanlı Dönemi) Çok ziyâde, artık, artan
FAZLA
(Osmanlı Dönemi) (C: Fazalât) Kazurat, pislik
FAZLA
(Osmanlı Dönemi) İleri. *Gereksiz, lüzumsuz
Fazla
(Osmanlı Dönemi) BİRUN
Fazla
(Osmanlı Dönemi) MAHŞÜV
Fazlalaşmak
ziyadeleşmek
Fazlalaşmak
(Osmanlı Dönemi) TEREFFU'
fazla
Artmış olan
fazla
Gereğinden, alışılmıştan çok, aşırı (olan), ziyade
fazla
Fazla olarak hastaydı."- R. N. Güntekin
fazla
Gereğinden, alışılmıştan çok, aşırı olan, ziyade: "Yaşamak için çok zorluk çekiyordu
fazla
Daha çok, aşkın: "Biz ancak Cumhuriyet devrinde elli yıldan fazla bir barış devri geçirmişiz."- B. Felek
fazla
Daha çok, aşkın
fazla
Gereksiz, yersiz
fazlalaşmak
Çoğalmak, sayısı artmak, ziyadeleşmek: "Dışarıda sulu kara benzeyen bir yağmur, geceden beri fazlalaşan keskin bir rüzgâr vardı."- P. Safa
fazlalaşmak
Çoğalmak, sayısı artmak, ziyadeleşmek
fazlalaşma
Избранное