Определение fazla fazla в Турецкий язык Английский Язык словарь
- bountifully
- {a} liberally, freely
- in a bountiful manner
- abundantly, plentifully, amply, profusely
- daha fazla
- more
I have no more money in my wallet.
- Cüzdanımda daha fazla para yok.
We've got a lot more than just biceps in our arms, Per.
- Kollarımızdaki pazularımızdan çok daha fazlasına sahibiz,Per.
- fazla
- surplus
That country has a trade surplus. It exports more than it imports.
- O ülkenin ticaret fazlası var. O, ithalatından çok ihracat yapıyor.
We have a surplus of food.
- Bizim yiyecek fazlalığımız var.
- fazla para çekmek
- overdraw
- fazla ısıtmak
- overheat
- çok fazla
- too much
Too much drinking will make you sick.
- Çok fazla içmek seni hasta edecek.
I have too much homework today.
- Bugün, çok fazla ödevim var.
- fazla
- much
I don't know much about computers.
- Bilgisayarlar hakkında çok fazla şey bilmiyorum.
Too much drinking will make you sick.
- Çok fazla içmek seni hasta edecek.
- fazla
- over
Although rainforests make up only two percent of the earth's surface, over half the world's wild plant, animal and insect species live there.
- Yağmur ormanlarının, dünya yüzeyinin sadece yüzde ikisini kaplamasına rağmen; vahşi bitki, hayvan ve bitki türlerinin yarısından fazlası orada yaşar.
This movement from rural to urban areas has been going on for over two hundred years.
- Kırsaldan şehir bölgelerine yapılan bu taşınma iki yüzyıldan daha fazla bir süredir devam etmektedir.
- birden fazla anlama gelen
- ambiguity
- fazla
- too, heartily; too much, too many; spare, extra; excessive 5.superfluous; surplus
- daha fazla
- further
If you request a further discount, we suggest changing the terms of payment.
- Daha fazla bir indirim talep ederseniz, ödeme koşullarını değiştirmeyi öneririz.
Tom had no further questions.
- Tom'un daha fazla sorusu yoktu.
- birden fazla anlama gelme
- ambiguity
- daha fazla
- any more
Let's take a short rest here. My legs are tired and I can't walk any more.
- Burada kısa süre dinlenelim. Bacaklarım yorgun ve ben daha fazla yürüyemiyorum.
She could not put up with the insults any more.
- O, hakaretlere daha fazla katlanmadı.
- fazla
- too
There were too many people at the concert.
- Konserde çok fazla kişi vardı.
You must not eat too much ice-cream and spaghetti.
- Çok fazla dondurma ve spagetti yememelisin.
- daha da fazla olma
- deal
- daha fazla oturmak
- outsit
- en fazla
- utmost
- en fazla
- highest
- fazla demlenmiş
- stewed
- fazla değer vermek
- over estimate
- fazla çalışma
- overwork
He is tired from overwork.
- O, fazla çalışmaktan dolayı yorgundur.
He got sick from overwork.
- O fazla çalışmaktan hastalandı.
- herşeyden fazla
- above all
- çok daha fazla
- much more
- -e fazla yük yüklemek
- overload
- biraz daha fazla
- a bit more
- birden fazla anlama gelebilen
- ambiguous
- birden fazla boşluk
- (Bilgisayar) multiple spaces
- birden fazla hedef
- (Avcılık) multiple targets
- birden fazla organı etkileyen
- multiple
- birden fazla sayfa
- (Bilgisayar) multiple pages
- birden fazla sinyalin
- synchronization
- daha fazla
- above
Phenolphthalein will turn fuchsia in the presence of a base with a pH of or above 10.0 and will remain colorless in the presence of a solution with a pH of or below 8.2.
- Fenolftalein, 10.0 ya da daha fazla bir pH'a sahip olan bir baz varlığında parlak mora dönüşecektir ve 8.2 ya da daha az bir pH değerine sahip bir çözeltinin varlığında renksiz kalacaktır.
- daha fazla
- no longer
Foreign accent syndrome is an as-yet unexplained medical condition where the patient can no longer pronounce his mother tongue correctly and seems to have a foreign accent.
- Yabancı aksan sendromu henüz açıklanamayan, hastanın anadilini daha fazla düzgün şekilde telaffuz edemeyip yabancı bir aksanla konuşmaya başlamasıyla vuku bulan tıbbi bir durumdur.
Tom can no longer afford to live in the style he is accustomed to.
- Tom alışkın olduğu şekilde daha fazla yaşamayı göze alamaz.
- daha fazla
- more than
He kept me waiting for more than an hour.
- O beni bir saatten daha fazla bekletti.
Tatoeba: Because a language is more than the sum of its words.
- Tatoeba: Çünkü bir dil sözcüklerinin toplamından daha fazladır.
- daha fazla
- the more the more
- daha fazla
- farther
I was too tired to walk any farther.
- Daha fazla yürüyemeyecek kadar çok yorgundum.
- daha fazla
- any longer
I couldn't put up with that noise any longer.
- O gürültüye daha fazla dayanamadım.
I cannot stand his arrogance any longer.
- Ben artık onun küstahlığına daha fazla dayanamam.
- daha fazla
- beyond
The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more.
- Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.
- daha fazla bilgi
- (Bilgisayar) more info
- daha fazla bilgi
- further information
- daha fazla bilgi
- (Bilgisayar) more infomation
- daha fazla bilgi
- (Bilgisayar) more
- daha fazla bilgi için
- for more information
- daha fazla bulanık
- (Bilgisayar) blur more
- daha fazla bulanıklaştır
- (Bilgisayar) blur more
- daha fazla destek
- further assistance
- daha fazla değil
- no more
- daha fazla değil
- no longer
- daha fazla yardım
- further assistance
- daha fazla yardım için
- (Bilgisayar) please contact
- daha fazla yardım için
- for further assistance
- daha fazla üretkenlik
- (Bilgisayar) get more done
- en fazla
- at (the) most
- en fazla
- max
This truck has a maximum load of 5 tons.
- Bu kamyon en fazla 5 ton yük taşıma kapasitesine sahip.
The bus can carry a maximum of forty people.
- Otobüs en fazla kırk kişi taşıyabilir.
- en fazla
- at the (very) outside
- en fazla uzunluk
- (Bilgisayar) maximum length
- fazla
- to spare
We have more than enough time to spare.
- Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.
- fazla
- far
You're carrying this too far.
- Konuyu fazla abartıyorsun.
He drinks far too much beer.
- O çok fazla bira içer.
- fazla
- ex
- fazla
- playtime
- fazla
- redundant
Soldiers currently in theatre will not be made redundant.
- Şu an tiyatrodaki askerler ihtiyaç fazlası yapılmayacaklar.
- fazla
- (Havacılık) safety valve
- fazla
- oversupplied
- fazla
- considerable
- fazla yük
- excess load
- fazla yük
- overweight
- fazla yüklemek
- over-charge
- fazla ödeme
- (Askeri) overpay
- gereğinden fazla
- over
They said I'm overqualified for that job.
- Bu iş için gereğinden fazla kalifiye olduğumu söylediler.
You're overqualified for this job.
- Sen bu iş için gereğinden fazla niteliklisin.
- fazla
- spare
Why do you spend most of your spare time with Tatoeba?
- Tatoeba ile benimle harcadığından daha fazla zaman harcamayı tercih edersin.
We have more than enough time to spare.
- Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.
- geveze, fazla konuşan
- talkative, more talk
- yarıdan fazla
- More than half
- çok fazla
- very much, so much, too much (uncountable = sayılamayan nesneler için), too many, very many, so many (countable = sayılabilen nesneler için)
- Fazla Savunma Malzemesi
- (Askeri) Excess Defense Articles
- Fazla mal göz çıkarmaz
- Store is no sore
- alkalisi fazla
- alkalescent
- artık/fazla mal göz çıkarmaz
- (Atasözü) A little extra does no harm
- biraz fazla
- it's a bit much
- birden fazla
- more than one
Tom certainly has had more than one job offer by now.
- Tom şu ana kadar birden fazla iş teklifi aldı.
Does Tom have more than one girlfriend?
- Tom'un birden fazla kız arkadaşı var mı?
- birden fazla alana etki eden
- multi-domain
- birden fazla birimden oluşan
- (İnşaat) multi-unit
- birden fazla dosya seçimi
- (Bilgisayar) multiple files selection
- birden fazla iletişim kuralı
- (Bilgisayar) multiprotocol
- birden fazla işi olmak
- pluralize
- birden fazla makamı olma
- plurality
- birden fazla makamı olma
- pluralism
- birden fazla pencere
- (Bilgisayar) multiple windows
- birden fazla seçeneği olmak
- have more than one string to one's bow
- birden fazla tedarıkçi
- multi-vendor
- birden fazla yolu olan
- multiway
- birden fazla yöntemi olan
- multiway
- birden fazla çizim
- (Bilgisayar) multiple plots
- boyu eninden fazla
- oblong
- bu kadarı da fazla
- that's a bit thick
- bu kadarı da fazla
- that takes the biscuit
- cari fazla
- (Ticaret) current account surplus
- cari fazla
- (Ticaret) current surplus
- daha fazla
- upward of
- daha fazla
- anymore
Tom can't put up with Mary's behavior anymore.
- Tom Mary'nin davranışına daha fazla katlanamaz.
Don't look at it anymore, please!
- Daha fazla bakma, lütfen!
- daha fazla akım yok
- (Bilgisayar) no more streams
- daha fazla artmak
- increase a lot
- daha fazla bilgiye ulaşmak
- receive further information
- daha fazla bilgiye ulaşmak
- dig up further information
- daha fazla birim yok
- (Bilgisayar) no more volumes
- daha fazla değen
- worthier
- daha fazla gayret sarfetmek
- redouble one's efforts
- daha fazla keskinleştir
- (Bilgisayar) sharpen more
- daha fazla küme yok
- (Bilgisayar) no more sets
- daha fazla netleştir
- (Bilgisayar) sharpen more
- daha fazla orsa seyri yapmak
- outpoint
- daha fazla otla dolu
- weedier
- daha fazla otomatik şekil
- (Bilgisayar) more autoshapes
- daha fazla veri yok
- (Bilgisayar) no more data
- daha fazla yükseltmek
- make higher
- den fazla
- rising of
- en fazla
- maximal
- en fazla
- at the (very) outside, at (the) most
- en fazla
- maximum
The bus can carry a maximum of forty people.
- Otobüs en fazla kırk kişi taşıyabilir.
You may spend a maximum of 100 dollars.
- En fazla 100 dolar harcayabilirsiniz.
- en fazla
- most
What I most noticed about my Japanese high school, however, was the great respect shown by students toward their teachers.
- Her nasılsa, Japon lisem hakkında en fazla fark ettiğim şey öğrenciler tarafından öğretmenlerine gösterilen büyük saygıydı.
He will pay 20 dollars at most.
- En fazla 20 dolar ödeyecek.
- en fazla %1000
- (Bilgisayar) maximum 1000%
- en fazla anı rakam sayısı
- (Bilgisayar) max ani digits
- en fazla büyütme
- (Bilgisayar) max zoom in
- en fazla etkin
- (Bilgisayar) max active
- en fazla genişlik
- (Bilgisayar) maximum width
- en fazla genişlik
- (Bilgisayar) max width
- en fazla kalp atışı
- (Bilgisayar) maximum pulse
- en fazla kayıt
- (Bilgisayar) max records
- en fazla küçültme
- (Bilgisayar) max zoom out
- en fazla miktar
- most
- en fazla miktar
- outside
- en fazla oturum sayısı
- (Bilgisayar) maximum sessions
- en fazla puan alan
- top rated
- en fazla radyasyon alan kişi
- (Çevre) maximally exposed individual
- en fazla sayı
- (Bilgisayar) maximum number
- en fazla toplu işlem
- (Bilgisayar) max batch
- en fazla yağmurlu olanı
- drippiest
- en fazla yuva sayısı
- (Bilgisayar) maximum sockets
- en fazla yükseklik
- (Bilgisayar) max height
- en fazla öğe
- (Bilgisayar) maximum items
- fazla
- what is left over, the remainder
- fazla
- supernumerary
- fazla
- excessive
The government's expenditures are a bit excessive.
- Hükümetin harcamaları biraz fazladır.
She smokes excessively.
- O çok fazla sigara içiyor.
- fazla
- de trop
- fazla
- excess
He had excess water in his lungs.
- Ciğerlerinde fazla su vardı.
She smokes excessively.
- O çok fazla sigara içiyor.
- fazla
- superfluous
- fazla
- big
It's not such a big problem. You're worrying way too much.
- O öyle büyük bir sorun değil. Oldukça fazla üzülüyorsun.
This means that if you try to protect yourself too much, you will only make bigger mistakes.
- Bu, kendini daha fazla korumaya çalışırsan, sadece daha büyük hatalar yapacaksın anlamına gelir.
- fazla
- extra, left over
- fazla
- unneedful
- fazla
- in excess of
- fazla
- plus
- fazla
- thick
- fazla
- out
If I were abroad and I ran out of money, I would call my parents to ask for more.
- Yurt dışında olsam ve param bitse, ben daha fazla istemek için ailemi ararım.
Tom had seen Mary with John on more than one occasion before and finally figured out that they were seeing each other.
- Tom daha önce Mary'yi John'la birlikte birden fazla ortamda görmüştü ve sonunda onların birbirlerini gördüklerini anladı.
- fazla
- more (than)
- fazla abartmak
- carry to excess
- fazla akım
- excess current
- fazla akım
- excess current, overcurrent
- fazla ayrıntılı
- peripatetic
- fazla açmış
- overblown
- fazla ağırbaşlı kimse
- sobersides
- fazla ağırlık
- excess weight
- fazla bakiye
- active balance
- fazla basite indirgemek
- oversimplify
- fazla basmak
- overprint
- fazla basınç
- excess pressure
- fazla beslemek
- overfeed
- fazla bile olmak
- rate high with smb
- fazla boyalı
- painty
- fazla büyüme
- outgrowth
- fazla büyümek
- overgrow
- fazla değer biçmek
- overvalue
- fazla değer vermek
- overrate
- fazla doldurmak
- overfill
- fazla doldurmak
- overload
- fazla doldurmak
- surcharge
- fazla doldurmak
- engorge
- fazla doldurmak
- overstock
- fazla doldurmak
- to overload, to over-charge
- fazla dolu
- overfull
- fazla doyurmak
- glut
- fazla elektron
- excess electron
- fazla emisyon
- overissue
- fazla eğitmek
- overtrain
- fazla fiyatla
- at a premium
- fazla gelmek
- outnumber
- fazla gelmek
- to be too much
- fazla gelmek
- (gemi safrası) shoot
- fazla gelmek
- to be too much, be more than necessary
- fazla germek
- (yay vb.) overdraw
- fazla göstermek
- put it on
- fazla güç
- (Havacılık) contingency rating
- fazla hava
- excess air
- fazla heyecanlı
- overstrung
- fazla hoşgörülü
- overindulgent
- fazla ileri gitmek
- overshoot oneself
- fazla ileri gitmek
- go to extremes
- fazla ileriye giden
- forward
- fazla insanla doldurmak
- overcrowd
- fazla iş vermek
- overtask
- fazla kalabalık etmek
- overcrowd
- fazla kalmak
- outstay
- fazla kaçmak
- to be too much, be more than necessary
- fazla kaçırmak
- to overdrink; to overeat
- fazla klorlu
- perchloric
- fazla konuşmayan
- buttoned up
- fazla kullanmak
- overdo
- fazla kurmak
- (saat) overwind
- fazla kısım
- surplusage
- fazla mesai
- overtime
John was tired from working overtime.
- John fazla mesaiden dolayı yorgundu.
He put in ten hours of overtime this week.
- O, bu hafta on saat fazla mesai yaptı.
- fazla mesai yaparak
- overtime
- fazla mesai yapmak
- to work overtime
- fazla mesai ücreti
- overtime pay
- fazla mesai ücreti
- overtime
- fazla miktar
- plus quantity
- fazla miktar
- slew
- fazla miktarda tedavüle çıkarma
- overissue
- fazla modülasyon
- overmodulation
- fazla nazlı
- twee