I bought a backpack at the army surplus store.
- Ordu fazlası mağazasında bir sırt çantası aldım.
That country has a trade surplus. It exports more than it imports.
- O ülkenin ticaret fazlası var. O, ithalatından çok ihracat yapıyor.
If you eat too much you will become fat.
- Çok fazla yersen şişmanlarsın.
I have too much homework today.
- Bugün, çok fazla ödevim var.
It took me more than one month to get over my cold.
- Soğuk algınlığımı atlatmam bir aydan daha fazla zamanımı aldı.
Although rainforests make up only two percent of the earth's surface, over half the world's wild plant, animal and insect species live there.
- Yağmur ormanlarının, dünya yüzeyinin sadece yüzde ikisini kaplamasına rağmen; vahşi bitki, hayvan ve bitki türlerinin yarısından fazlası orada yaşar.
I have too much homework today.
- Bugün, çok fazla ödevim var.
You must not eat too much ice-cream and spaghetti.
- Çok fazla dondurma ve spagetti yememelisin.
We have more than enough time to spare.
- Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.
You're carrying this too far.
- Konuyu fazla abartıyorsun.
More than 75% of farms raised pigs and milk cows.
- Çiftliklerin %75'inden fazlası domuz ve süt ineği yetiştirdi.
Soldiers currently in theatre will not be made redundant.
- Şu an tiyatrodaki askerler ihtiyaç fazlası yapılmayacaklar.
Why do you spend most of your spare time with Tatoeba?
- Tatoeba ile benimle harcadığından daha fazla zaman harcamayı tercih edersin.
We have more than enough time to spare.
- Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.
Tom complained about the excessive noise.
- Tom haddinden fazla gürültü hakkında şikayet etti.
She smokes excessively.
- O çok fazla sigara içiyor.
He had excess water in his lungs.
- Ciğerlerinde fazla su vardı.
You shouldn't eat to excess.
- Çok fazla yememelisin.
It's not such a big problem. You're worrying way too much.
- O öyle büyük bir sorun değil. Oldukça fazla üzülüyorsun.
This means that if you try to protect yourself too much, you will only make bigger mistakes.
- Bu, kendini daha fazla korumaya çalışırsan, sadece daha büyük hatalar yapacaksın anlamına gelir.
Tom had seen Mary with John on more than one occasion before and finally figured out that they were seeing each other.
- Tom daha önce Mary'yi John'la birlikte birden fazla ortamda görmüştü ve sonunda onların birbirlerini gördüklerini anladı.
I used to hang out with Tom a lot, but these days he's not around much.
- Eskiden Tom'la çok takılırdım, fakat o bu günlerde çok fazla buralarda değil.
They have an extra bed.
- Onların fazladan bir yatağı var.
We'll need an extra ten dollars.
- Fazladan bir on dolara ihtiyacımız olacak.
The Philippines experienced more than twenty super typhoons that year.
- Filipinler o yıl yirmiden fazla süper tayfun yaşadı.
More than a century ago, a comet or a meteor exploded in the sky above the Tunguska River valley in Russia. The explosion knocked down millions of trees over hundreds of miles.
- Bir asırdan fazla bir süre önce, Rusya'daki Tunguska Nehri vadisinin üzerindeki gökyüzünde bir kuyrukluyıldız veya bir göktaşı patladı. Patlamada yüzlerce mildeki milyonlarca ağaç yıkıldı.
Don't go above five rubles.
- Beş rubleden fazla ödeme yapmayınız.
I've got plenty more.
- Çok daha fazlasına sahibim.
We have plenty of time.
- Çok fazla zamanımız var.
The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more.
- Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.
I have no more money in my wallet.
- Cüzdanımda daha fazla para yok.
We've got a lot more than just biceps in our arms, Per.
- Kollarımızdaki pazularımızdan çok daha fazlasına sahibiz,Per.
You must not eat too much ice-cream and spaghetti.
- Çok fazla dondurma ve spagetti yememelisin.
I have too much homework today.
- Bugün, çok fazla ödevim var.
He died from overwork.
- O, fazla çalışmaktan öldü.
He is tired from overwork.
- O, fazla çalışmaktan dolayı yorgundur.
Yesterday I had to work overtime.
- Dün fazla mesai yapmak zorunda kaldım.
Tom didn't want to work overtime on Christmas Eve.
- Tom Noel Arefesinde fazla mesai yapmak istemedi.
I have to work overtime tonight.
- Bu gece fazla mesai yapmak zorundayım.
Tom didn't want to work overtime on Christmas Eve.
- Tom Noel Arefesinde fazla mesai yapmak istemedi.
When you travel abroad, you feel very expansive, and it's easy to overspend in a mood like that.
- Yurt dışına seyahat ettiğinde çok geniş hissedersin. Böyle bir ruh hali içinde fazla para harcamak kolaydır.
I'm known for oversleeping.
- Ben fazla uyumakla bilinirim.
You had better be careful not to overeat.
- Fazla yemek yememek için dikkatli olsan iyi olur.
He is tired from overwork.
- O, fazla çalışmaktan dolayı yorgundur.
Tom's father died from overwork five years ago.
- Tom'un babası beş yıl önce fazla çalışmaktan öldü.
If you request a further discount, we suggest changing the terms of payment.
- Daha fazla bir indirim talep ederseniz, ödeme koşullarını değiştirmeyi öneririz.
Tom had no further questions.
- Tom'un daha fazla sorusu yoktu.
Tom doesn't need any more soap. Mary gave him enough to last a lifetime.
- Tom'un daha fazla sabuna ihtiyacı yok. Mary ona bir ömür boyu yetecek kadar sabun verdi.
Tom didn't want to spend any more time than necessary in Boston.
- Tom Boston'da gerektiğinden daha fazla zaman geçirmek istemedi.