Otobüs yolcuları almak için durdu.
- The bus stopped to take on passengers.
Bankada paçayı yırtmak ve A52 yi almak zorundasın.
- You'll have to get off at the bank and take the A52.
Tom'u hastaneye götürmek zorunda kaldım.
- I had to take Tom to the hospital.
Adam beni istasyona götürmek için zahmet etti.
- The man went out of his way to take me to the station.
what's your take? / what's your opinion? / what do you think? - Senin düşüncen/fikrin nedir?.
Hayatı son sürat yaşamam için bu faydasız düşünceleri bırakmam gerek.
- I need to drop these useless perceptions to take full throttle over my life.
Lütfen ilk mesajıma bir göz atın ve bu konudaki düşüncelerinizi bana bildirin.
- Please, take a look at my first post and let me know what you think about it.
Yarın kitapları kütüphaneye götüreceğim.
- Tomorrow, I'll take the books to the library.
Havaalanı otobüsünün havaalanına götürmesi ne kadar sürer?
- How long does the airport bus take to the airport?
Tom kazanmak için ne gerekiyorsa yapacak.
- Tom will do whatever it takes to win.
Önemli olan oyunda kazanmak değil, oyunun içinde yer almak.
- The important thing is not to win the game, but to take part in it.
Tango yapmak iki kişi gerektirir.
- It takes two to tango.
Ben bir banyo yapmak istiyorum.
- I want to take a bath.
Ben senin ateşini ölçmek istiyorum.
- I want to take your temperature.
Bir kimyasal reaksiyon bir veya daha fazla adımda gerçekleşir.
- A chemical reaction takes place in one or more steps.
You must take advantage of the opportunity.
- Du musst diese Gelegenheit beim Schopfe fassen!
You'll never take me alive!
- Ihr kriegt mich niemals lebendig zu fassen!