Tom turned off the engine, but left the headlights on.
- Tom motoru kapattı ama farları açık bıraktı.
Tom turned off the engine and shut off the headlights.
- Tom motoru kapattı ve farları kapattı.
Light waves travel through space and various kinds of materials.
- Işık dalgaları uzayda ve farklı türde malzemelerde yolculuk ederler.
Tom turned on the car's fog lights.
- Tom otomobilin sis farlarını açtı.
You have all come far and you will go farther.
He was far richer than we'd thought.
We are on the far right on this issue.
It was a far adventure, full of danger.
He went to a far country.
He moved to the far end of the state. She remained at this end.
Like father, like son.
- The apple doesn't fall far from the tree.
Like father, like son.
- The apple does not fall far from the tree.
Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
- To take something too far.
Onun çalışması kabul edilebilir, ama mükemmel olmaktan uzak.
- His work was acceptable, but far from excellent.
Gözden ırak olan, gönülden ırak olur.
- Far from eye far from heart.
O çok fazla bira içer.
- He drinks far too much beer.
Fırtınanın durması söyle dursun, çok daha fazla yoğunlaştı.
- Far from stopping, the storm became much more intense.
Jon, Tom'dan çok daha çekicidir.
- Jon is far more attractive than Tom.
Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
- To take something too far.
Arabayı yarışa sokma.Biz mümkün olduğu kadar onu uzağa götürteceğiz.
- Don't race the car. We want to make it go as far as possible.
Tom ne kadar uzağa gittiğini görmek için kilometre sayacını kontrol etti.
- Tom checked his odometer to see how far he'd driven.
Söz konusu sorular ekonominin çok ötesine geçiyor.
- The questions involved go far beyond economics.
Kapıdan daha öteye gitmedi.
- He went no farther than the gate.
Tom karısı Mary ile birlikte Boston'dan çok uzakta olmayan bir çiftlikte yaşıyor.
- Tom lives on a farm with his wife, Mary, not too far from Boston.
İstasyona ne kadar uzakta?
- How far is it to the station?