Tom turned off the engine and shut off the headlights.
- Tom motoru kapattı ve farları kapattı.
She was blinded by the glare of headlights and could not avoid the accident.
- O, farların parlamasıyla kör oldu ve kazadan kaçınamadı.
What is the difference between a lightning bolt and a lightning flash?
- Bir yıldırımla bir şimşek arasındaki fark nedir?
We have to consider the problem in the light of cultural differences.
- Biz problemi kültürel farklılıklar ışığında düşünmek zorundayız.
You have all come far and you will go farther.
He was far richer than we'd thought.
We are on the far right on this issue.
It was a far adventure, full of danger.
He went to a far country.
He moved to the far end of the state. She remained at this end.
Like father, like son.
- The apple doesn't fall far from the tree.
Like father, like son.
- The apple does not fall far from the tree.
Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
- To take something too far.
O mükemmel olmaktan uzaktır.
- He is far from perfect.
Gözden ırak olan, gönülden ırak olur.
- Far from eye far from heart.
Konuyu fazla abartıyorsun.
- You're carrying this too far.
Tom'un Mary'den daha fazla deneyimi var.
- Tom has far more experience than Mary.
Jon, Tom'dan çok daha çekicidir.
- Jon is far more attractive than Tom.
O, bana bir yalan söyleyecek kadar çok ileri gitti.
- He went so far as to call me a liar.
Fred benden nefret ettiğini söyleyecek kadar uzağa gitti.
- Fred went so far as to say that he had hated me.
Tom ne kadar uzağa gittiğini görmek için kilometre sayacını kontrol etti.
- Tom checked his odometer to see how far he'd driven.
Onun modernizasyonu beklentilerimin çok ötesindeydi.
- Its modernization was far beyond my expectations.
Kapıdan daha öteye gitmedi.
- He went no farther than the gate.
Tom bizden uzakta olmayan kirasız küçük bir evde yaşıyordu.
- Tom was living rent-free in a small house not too far from us.
O, otelden çok uzakta değildir.
- It is not far away from the hotel.