Bu durumun çok ciddi olduğunu düşünüyorum.
- I think that this fact is very serious.
Bu durum hipotezimi destekliyor.
- These facts support my hypothesis.
Olayın nedenini belirlemek için bir gerçeği bulma komitesi kuruldu.
- A fact-finding committee was set up to determine the cause of the incident.
Bu gerçek bir olaydır.
- That is an actual fact.
Bu gerçek unutulmamalı.
- This fact must not be forgotten.
Çok sayıda ekonomist, o gerçekten habersiz.
- Many economists are ignorant of that fact.
Olgun insanlar fikirler hakkında konuşur, aydınlar gerçekler hakkında, ve sıradan insanlar da ne yedikleri hakkında konuşurlar.
- Wise men talk about ideas, intellectuals about facts, and the ordinary man talks about what he eats.
O kitap, olgusal hatalarla doludur.
- That book is full of factual errors.
O fabrika, bilgisayar üretimi içindir.
- That factory is for the manufacture of computers.
Yukarıdaki metin konuyla ilgili kesin bilgiler içermiyor.
- The text above contains no accurate facts on the matter.
Let's look at the facts of the case before deciding.
There is no doubting the fact that the Earth orbits the Sun.
The facts about space travel.
He had become an accessory after the fact.
... Facts change. ...
... facts, or property-like rights and facts, about you that don't make any sense. Like, ...