O, büyük ailesini beslemek zorundaydı.
- He had to feed his large family.
Çoğu balinalar planktonla beslenir.
- Most whales feed on plankton.
Sana çok yemek vermediler, değil mi?
- They didn't feed you much, did they?
Annem bana hepimiz yemek yeyinceye kadar köpeği beslemememi rica etti.
- My mother asked me not to feed the dog until after we had all eaten.
Tom köpeğini beslemeyi unuttu.
- Tom forgot to feed his dog.
Tom herkesi beslemeye yetecek kadar yiyecek getirdi.
- Tom brought enough food to feed everyone.
Anneler çocuklarını doyurmak için kendileri açlıktan öldü.
- Mothers starved themselves to feed their children.