Seni her gün özlüyorum. Sana her saat ihtiyacım var. Seni her dakika hissediyorum. Seni her saniye istiyorum. Seni sonsuza kadar seviyorum.
- Ich vermisse dich jeden Tag. Ich brauche dich jede Stunde. Ich fühle dich jede Minute. Ich will dich jede Sekunde. Ich liebe dich für immer.
Tom her zaman Mary'yi her şey için suçluyor.
- Tom always blames Mary for everything.
Tom her zaman beni her şey için suçluyor.
- Tom always blames me for everything.
Sami'nin hayatı sonsuza dek değişti.
- Sami's life was for ever changed.
Sami'nin yaşamı sonsuza dek değişti.
- Sami's life was changed for ever.
Sami'nin yaşamı sonsuza kadar değişiyordu.
- Sami's life changed for ever.
Ya sonsuza kadar devam ederse?
- What if it continued for ever?
Japonya'dan temelli olarak ayrılmıyorsun, değil mi?
- You aren't leaving Japan for good, are you?
Mağaza tasfiye edildi. O temelli olarak kapalı.
- The store has been liquidated. It's closed for good.
O, sürekli olarak ülkeyi terk edeceğini söylüyor.
- He says he is leaving the country for good.
Tom sürekli olarak Japonya'da yaşamaya niyetleniyor.
- Tom intends to live in Japan for good.
Mağaza temelli olarak kapalı. O tasfiye oldu.
- The store is closed for good. It's been liquidated.
Japonya'dan temelli olarak ayrılmıyorsun, değil mi?
- You aren't leaving Japan for good, are you?
Onlar geri dönmemek üzere Amerika Birleşik Devletlerinde yaşamaya karar verdi.
- She has decided to live in the United States for good.
Ken Japonya'dan geri dönmemek üzere mi ayrıldı?
- Has Ken left Japan for good?
O sonsuza dek Japonya'ya terk etti.
- He left Japan for good.
Fare thee well! and if for ever, still for ever, fare thee well.
- So leb denn wohl! Und sei es auch für immer, so lebe denn auf immer wohl!
Death is terrible, but still more terrible is the feeling that you might live for ever and never die.
- Der Tod ist schrecklich, doch schrecklicher noch ist das Gefühl, dass man für immer leben und niemals sterben möge.