Tek gidiş bilet ücreti bir dolardır.
- The fare is one dollar each way.
Tom bilet ücretinin ne kadar olduğunu sordu.
- Tom asked how much the fare was.
Üniversitede fizik dersini başaramadım ama kimyayı başardım.
- In college, I fared ill with physics and well with chemistry.
Osaka'dan Akita'ya yol parası nedir?
- What is the fare from Osaka to Akita?
Taksiden inmeden önce yol parasını öderiz.
- Before we get out of the taxi, we pay the fare.
Tom Mary için bir veda partisi yapmamızı önerdi.
- Tom suggested that we have a farewell party for Mary.
Jane'in veda konuşması bizi çok üzdü.
- Jane's farewell speech made us very sad.
Bus ticket inspectors have caught, on average, one fare dodger each per day in London.
I must not hear thee; fare thee well, kind maid.
Passengers on this nineteen-hour train will have to pay $5 more than the standard fare to Chicago, which on the Vanderbilt system is $20.
They will not be eating tandoori chicken, lamb curry, nan or other standard fare, but exotic foods spiced with cinnamon, tamarind and pepper.
The black keyboard bundled with the system is standard fare.
Market participants are painfully learning the limits to slicing and dicing mortgages to a fine fare-thee-well.
A cat ran after a mouse.
- Kedi, bir farenin peşinden koştu.
This mouse was killed by my cat.
- Bu fare benim kedim tarafından öldürüldü.
Rats desert a sinking ship.
- Fareler batan gemiyi terkederler.
Is the rat alive or dead?
- Fare canlı mı yoksa ölü mü?
What colour is this house mouse?
- Bu ev faresi ne renktir?
Some people have a terror of mice.
- Bazı insanlar farelerden çok korkarlar.
Elephants are several times the size of mice.
- Filler farelerden kat kat büyüktür.
The cat waited in front of the mousehole for over ten minutes.
- Kedi, fare deliğinin önünde on dakikayı aşkın bekledi.
Whether it's white or black, a cat that chases mice is a good cat.
- Beyaz ya da siyah olsun, fareleri kovalayan bir kedi iyi bir kedidir.
The mice ate some of the bread.
- Fareler ekmeğin bir kısmını yedi.