O mükemmel olmaktan uzaktır.
- He is far from perfect.
Onun çalışması kabul edilebilir, ama mükemmel olmaktan uzak.
- His work was acceptable, but far from excellent.
Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
- To take something too far.
Son zamanlarda, bilgisayar kullanımında artan çeşitlilik, ofis alanlarının çok ötesine uzandı.
- Recently, the increasing diversity of computer use has extended far beyond the realms of the office.
Arabayı yarışa sokma.Biz mümkün olduğu kadar onu uzağa götürteceğiz.
- Don't race the car. We want to make it go as far as possible.
Uzağa gitsen bile, telefon üzerinden birbirimizle temas kurmaya devam edelim.
- Even if you go far away, let's keep in touch with each other over the phone.
Söz konusu sorular ekonominin çok ötesine geçiyor.
- The questions involved go far beyond economics.
Son zamanlarda, bilgisayar kullanımında artan çeşitlilik, ofis alanlarının çok ötesine uzandı.
- Recently, the increasing diversity of computer use has extended far beyond the realms of the office.
İstasyona ne kadar uzakta?
- How far is it to the station?
Tom karısı Mary ile birlikte Boston'dan çok uzakta olmayan bir çiftlikte yaşıyor.
- Tom lives on a farm with his wife, Mary, not too far from Boston.
Gözden ırak olan, gönülden ırak olur.
- Far from eye far from heart.
Çiftliklerin %75'inden fazlası domuz ve süt ineği yetiştirdi.
- More than 75% of farms raised pigs and milk cows.
Tom'un Mary'den daha fazla deneyimi var.
- Tom has far more experience than Mary.
O benden daha ileriye yüzebilir.
- She can swim further than I can.
Ben daha ileri yürüyemem.
- I can't walk any further.
Telefon kullanabileceğimiz buradan uzakta olmayan bir yer var.
- There is a place not far off from here where we can use the phone.
Noel artık uzak değil.
- Christmas isn't far off now.
O, çok uzaklardan geldi.
- He came from far away.
Uzaklarda ama hala onu seviyorum.
- She is far away, but I still love her.
Onlar büyükelçi Tom Jackson'ı ellerinden geldiği kadar Washington'dan uzağa gönderdiler.
- They sent ambassador Tom Jackson as far away from Washington as they ever could.
Uzağa gitsen bile, telefon üzerinden birbirimizle temas kurmaya devam edelim.
- Even if you go far away, let's keep in touch with each other over the phone.
Habarovsk, Rus Uzak Doğusu'nun en büyük şehirleri arasındadır.
- Khabarovsk is among the largest cities of the Russian Far East.
Söylenti her yerde yayıldı.
- The rumor spread far and wide.
Tom çok uzakta yaşamıyor.
- Tom doesn't live very far away.
Tom bizi duyamayacak kadar çok uzakta.
- Tom is too far away to hear us.
Bu, geniş kapsamlı sonuçlar doğurabilir.
- This could have far-reaching consequences.
O kararın geniş kapsamlı ve ciddi sonuçları olacaktır.
- That decision will have far-reaching and serious consequences.
persons who are far apart.
Onun modernizasyonu beklentilerimin çok ötesindeydi.
- Its modernization was far beyond my expectations.
The result is a far cry from what we expected.
Öğrettiğimden çok daha fazla şey öğrendim.
- I learned far more than I taught.
Bu roman ondan çok daha fazla ilginç.
- This novel is by far more interesting than that one.
Öğrettiğimden çok daha fazla şey öğrendim.
- I learned far more than I taught.
Çok fazla sigara içiyorsun. Azaltmalısın.
- You smoke far too much. You should cut back.
Yapacak çok fazla işimiz var.
- We have far too much work to do.
radikal dinci, radical sağcı gibi.
Ay yakındır. Mars çok daha uzaktır.
- Luna is close by. Mars is much farther away.
Okul istasyondan daha uzaktır.
- The school is farther than the station.
İçeriye girmek ve bunu daha fazla görüşmek için bir randevu al lütfen.
- Please make an appointment to come in and discuss this further.
Tom'un daha fazla sorusu yoktu.
- Tom had no further questions.
Kuzey kutup bölgesindeki sıcaklıklar uzak güneydeki sıcaklıklardan 2 ila 3 kat daha hızlı artıyor.
- Temperatures in the Arctic are rising 2 to 3 times faster than temperatures farther south.
Hatırladığım kadarıyla, Tom'un evi ana yoldan biraz daha uzak.
- As I recall, Tom's house is a little farther in from the main road.
Daha fazla yürüyemeyecek kadar çok yorgundum.
- I was too tired to walk any farther.
Ben daha ileriye gidemem.
- I can't go any further.
O benden daha ileriye yüzebilir.
- She can swim further than I can.
Daha çok bilgi için ofise başvurun.
- Apply to the office for further details.
Onun yeni işi onu ailesinden daha çok ayırıyor.
- His new job further separates him from his family.
O benden daha ileriye yüzebilir.
- She can swim further than I can.
Daha fazla bir indirim talep ederseniz, ödeme koşullarını değiştirmeyi öneririz.
- If you request a further discount, we suggest changing the terms of payment.
Daha da ileri gitmek zorunda olduğumuzu sanmıyorum.
- I don't think we have to go any further.
Tom'un daha da ileri gitmesi gerekecek.
- Tom will need to go further.
Daha ileriye gidemeyecek kadar çok yorgundu.
- He was too tired to walk any farther.
Daha ileri yürüyemem.
- I can't walk any farther.
Biz dinlenmeden daha uzağa gidemeyiz.
- We cannot go any farther without a rest.
Daha uzağa yürüyemem.
- I can walk no farther.
Ay dünyadan en uzak mesafede olduğunda meydana gelen tutulma tipi halkalı güneş tutulmasıdır. Ay sonra güneş diskini tamamen engellemek için çok küçük görünür.
- The eclipse type that occurs when the Moon is at its farthest distance from the Earth is an annular eclipse. The Moon then appears too small to completely block out the disk of the Sun.
Neptün güneşten en uzak gezegendir.
- Neptune is the farthest planet from the Sun.
Söyleyecek başka bir şeyin var mı?
- Do you have anything further to say?
Başka bir işlem yapılmayacaktır.
- No further action will be taken.
Başka gecikmelerden kaçınmalıyız.
- We need to avoid any further delays.
Daha başka yorum lüzumsuzdur.
- Any further comment is redundant.
Tom daha uzağa gitmedi.
- Tom didn't get any further.
Ayrıca şirket bilgisi oturumundan sonra bile biz bazen şirket turları düzenleriz.
- Furthermore, even after the company information session, we sometimes hold company tours.
Google Translate, Ubuntu Çevirileri için yeterince iyi değildir. Ayrıca bu, Ubuntu ilkesine de aykırıdır.
- Google Translate is not good enough for Ubuntu Translations. Furthermore, this is against Ubuntu policy.
O sadece biraz daha uzak.
- It's just a little further.
Okulumuz istasyondan daha uzaktır.
- Our school is further away than the station.
Onun yeni işi onu ailesinden daha çok ayırıyor.
- His new job further separates him from his family.
Daha ileriye gidemeyecek kadar çok yorgundu.
- He was too tired to walk any farther.
Onlar üç mil öteye yürüdü.
- They walked three miles farther.
Kapıdan daha öteye gitmedi.
- He went no farther than the gate.
O, kariyerini ilerletmek için Pekin'e gitmek istiyor.
- She wants to go to Beijing to further her career.
You have all come far and you will go farther.
He was far richer than we'd thought.
We are on the far right on this issue.
It was a far adventure, full of danger.
He went to a far country.
He moved to the far end of the state. She remained at this end.
Like father, like son.
- The apple doesn't fall far from the tree.
Like father, like son.
- The apple does not fall far from the trunk.
Their formatting and organization is far and away better than their closest rival.
Well, it all started when we first went to Brighton on holiday together. Dierdre (that's my wife) and I have always been very close companions, and I never particularly anticipated any marital strife. Indeed, the very idea of consulting such a professional marital advisor as yourself has always been of the greatest repugnance to me. Although, (chuckles) far be it from me to impugn the nature of your trade, or ... or profession.
a far cry taller.
Life in the big city was a far cry from his upbringing on a quiet, small farm.
We were discussing a new base for our office, but moving to Antarctica seemed too far out.
Far out! The game has a hidden cow level.
He is full of far-fetched ideas to make money.
it may be, if like industry were used, those far fetched druggs would prosper as well with us, as in those countries, whence now we have them .
Further, affiant sayeth naught. (A formal statement ending a deposition or affidavit, immediately preceding the affiant's signature.).
Further, besides sensible things and Forms he says there are the objects of mathematics, which occupy an intermediate position,.
Further the economy.
Washington DC is further from Europe than New York.
Tom turned off the engine, but left the headlights on.
- Tom motoru kapattı ama farları açık bıraktı.
She was blinded by the glare of headlights and could not avoid the accident.
- O, farların parlamasıyla kör oldu ve kazadan kaçınamadı.
We have to consider the problem in the light of cultural differences.
- Biz problemi kültürel farklılıklar ışığında düşünmek zorundayız.
Light waves travel through space and various kinds of materials.
- Işık dalgaları uzayda ve farklı türde malzemelerde yolculuk ederler.
... So far, not that surprising. ...
... SAL KHAN: How far do you think we are from that? ...