Hiç kimse ülkemi övmek istemedi.
- Nobody wanted to praise my country.
Hiç kimse benim ülkemi övmek istemiyor.
- Nobody wants to praise my country.
Bu kitap övgüye layık.
- This book is worthy of praise.
O, övgünün kılık değiştirmiş bir hiciv olduğunu fark etmedi.
- He was not aware that the praise was a satire in disguise.
Övüldüğümüz zaman güven kazanırız.
- When we are praised, we gain confidence.
Övgü öğrencileri çok çalışmaya teşvik eder.
- Praise stimulates students to work hard.
Senatörler benim hareketimi övüyorlardı.
- The senators will praise my act.
Silvia'nın onu övmeyen sert bir babası vardı.
- Silvia had a stern father who never praised her.
Hiç kimse ülkemi övmedi.
- Nobody praised my country.