Gürültüden uzak olarak, gölün önündeki egzotik bitkilerin yanında oturabilirsin.
- You can sit by the exotic plants in front of the lake, away from the noise.
Mary egzotik bir orta doğu güzeliydi.
- Mary was an exotic Middleastern beauty.
Onun yurtdışı seyahat deneyimi var.
- He has experience of foreign travel.
Japonya'nın dış yardımları yurttaki ekonomik yavaşlamadan dolayı kısmen azalıyor.
- Japan's foreign aid is decreasing in part because of an economic slowdown at home.
O dışişlerinde iyi deneyimlidir.
- He is well versed in foreign affairs.
Yabancılarla alay etme.
- Don't poke fun at foreigners.
Yabancılarla alay etme.
- Don't make fun of foreigners.
exotic appearance.
... is just a specialized computer as well, with a particularly exotic housing. ...