Pul koleksiyonum yok ama onu davet etmek için bir mazeret olarak kullanabildiğim Japon kartpostal koleksiyonum var.
- I don't have a stamp collection, but I have a Japanese postcard collection that I could use as an excuse to invite him.
Onun mazeretlerinden bıktım.
- I'm sick of her excuses.
Onun gecikmesi için hiçbir bahane yoktur.
- There is no excuse for his delay.
Böyle bir bahaneyi nasıl ileri sürdünüz?
- How did you come up with such a good excuse?
İnan bana, o özür işe yaramayacak.
- Believe me, that excuse ain't gonna fly.
Geç kaldığım için özür dilerim.
- Excuse me for being late.
Bu tür bir davranış için hiçbir gerekçe yoktur.
- There is no excuse for such behavior.
Bahane üretmiyorum, gerekçe buluyorum sadece.
- I don't make excuses. I only provide reasons.
Beni affetmek zorunda kalacaksın.
- You'll have to excuse me.
Affedersiniz. Beni en yakın tramvay istasyonuna doğru yönlendirebilir misiniz?
- Excuse me. Can you direct me to the nearest subway station?
Affedersiniz, yakında bir tuvalet var mı?
- Excuse me, is there a toilet nearby?
Annem onun hatasını affetti.
- My mother excused his mistake.
Beni affetmek zorunda kalacaksın.
- You'll have to excuse me.
Bana biraz izin verir misiniz?
- Will you excuse me for a moment?
Bize bir saniye izin verir misin?
- Would you excuse us for a second?
I excused him his transgressions.
You know he shouldn't have done it, so don't try to excuse his behavior!.
Tell me why you were late – and I don't want to hear any excuses!.