The problem affects the prestige of our school.
- Sorun bizim okulun prestiji etkiler.
Most living creatures in the sea are affected by pollution.
- Denizde yaşayan canlıların çoğu, kirlilikten etkilenir.
Whenever I visited the island, I was impressed with the beauty of nature.
- Adayı her ziyaret edişimde, doğanın güzelliğinden etkilendim.
I want to learn to speak Hawaiian, so I can impress my girlfriend.
- Havaiili konuşmayı öğrenmek istiyorum, böylece kız arkadaşımı etkileyebilirim.
The event affected his future.
- Olay onun geleceğini etkiledi.
His speech deeply affected the audience.
- Konuşması dinleyicileri derinden etkiledi.
I think that our living together has influenced your habits.
- Sanırım birlikte yaşamamız alışkanlıklarını etkiledi.
That was probably what influenced their decision.
- Onların kararını etkileyen muhtemelen oydu.