The problem affects the prestige of our school.
- Sorun bizim okulun prestiji etkiler.
Most living creatures in the sea are affected by pollution.
- Denizde yaşayan canlıların çoğu, kirlilikten etkilenir.
The exhibition was very impressive.
- Sergi çok etkileyiciydi.
I was deeply impressed by the scenery.
- Manzaradan derinden etkilendim.
Smoking has affected his health.
- Sigara içmek onun sağlığını etkiledi.
His speech deeply affected the audience.
- Konuşması dinleyicileri derinden etkiledi.
That type of temple influenced all of the Middle East, mainly Egypt.
- O tür tapınak bütün Orta Doğuyu, özellikle Mısır'ı etkiledi.
I think that our living together has influenced your habits.
- Sanırım birlikte yaşamamız alışkanlıklarını etkiledi.