Esperanto ile diğer ülkelerden gelen insanlarla eşit olarak iletişim kurabilirsiniz.
- With Esperanto you can communicate equally with people from other countries.
Servet mirasçılar arasında eşit olarak bölündü.
- The property was divided equally among the heirs.
Beyaz erik brendisi bir kompostoda eşit ölçüde lezzetlidir.
- Mirabelles are equally delicious in a compote.
Her dil konuşanları için eşit ölçüde değerli ve kıymetlidir.
- Every language is equally precious and valuable to its speakers.
Onlar aynı derecede zor taleplerde bulundular.
- They made equally tough demands.
Her ikisi de aynı derecede makul.
- Both are equally plausible.
Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
- Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
Her şahıs memleketin kamu hizmetlerine eşitlikle girme hakkını haizdir.
- Everyone has the right of equal access to public service in his country.
Her şahıs memleketin kamu hizmetlerine eşitlikle girme hakkını haizdir.
- Everyone has the right of equal access to public service in his country.
Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
- Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
İki pint bir litreye eşittir.
- Two pints are equal to a quart.
Allah önünde bütün insanlar eşittir.
- All men are equal before God.
Son dakikada Marcello bir beraberlik golü attı.
- In the last minute, Marcello score an equalizing goal.
Esperanto ile diğer ülkelerden gelen insanlarla eşit olarak iletişim kurabilirsiniz.
- With Esperanto you can communicate equally with people from other countries.
Servet mirasçılar arasında eşit olarak bölündü.
- The property was divided equally among the heirs.
Onlar aynı derecede zor taleplerde bulundular.
- They made equally tough demands.
Her ikisi de aynı derecede makul.
- Both are equally plausible.
O, görev için yeterli değildir.
- He is not equal to the task.
Patronum benim işe uygun olduğumu düşünmüyor.
- My boss doesn't think I am equal to the job.
Onun sağlığı bu ağır göreve uygun değildir.
- Her health isn't equal to that heavy task.
The gas stations are equally far from the highway.
John suffered setbacks at his job. Equally, Frank's business slowed.
They shared equally in the spoils.
All right angles are equal.
Equal conditions should produce equal results.
This beer has no equal.
Two plus two equals four.
... cars, how would we articulate a policy explaining why the devices on our equally vital virtual ...
... Well, an equally high percentage of people actually ...