Eczane yolun sonunda.
- The drugstore is at the end of this road.
Uluslararası dil Esperanto, 1887'nin sonlarında herkese gösterildi.
- The international language Esperanto appeared in public at the end of 1887.
Öyle sona ermek zorunda değil.
- It doesn't have to end like that.
Bir rüyayı yaşıyorsun ve rüya sona ermek üzere.
- You are living a dream, and the dream is about to end.
Sami kendi hayatına son vermek istedi.
- Sami wanted to end his life.
Onların hararetli tartışmaya bir son vermek için boşuna uğraştı.
- He tried in vain to put an end to their heated discussion.
Evde gevşek uçları sabitledikten sonra, marangoz ressamın işe başlaması için onay verdi.
- After tying up loose ends on the house, the carpenter gave the painter approval to begin work.
Tom ve Mary koltuğun zıt uçlarında oturdular.
- Tom and Mary sat at opposite ends of the couch.
Tüm güzel şeyler bitmek zorundadır.
- All good things must come to an end.
Tatil bitmek üzeredir.
- The vacation is close to an end.
Onlar sadece İngiliz egemenliğini sona erdirmek için savaştılar.
- They had just fought a war to end British rule.
Japonya, Kore için herhangi bir Rus tehdidini sona erdirmek istiyordu.
- Japan wanted to end any Russian threat to Korea.
Bu kavgayı bitirmek istiyorum.
- I'd like this fight to end.
Sami hayatını bitirmek istedi.
- Sami wanted to end his life.
Aziz Augustine tarafından yazılan İtiraflar bize ortodokslukta biten entelektüel arayışın zamansız bir hikayesini anlatır.
- Confessions by St. Augustine tells us the timeless story of an intellectual quest that ends in orthodoxy.
Tom havuzun sığ tarafına doğru köpekleme yüzdü.
- Tom dog paddled toward the shallow end of the pool.
O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.
- He tried to kill himself but it ended in failure.
Herkes için aşikardır ki, evlilik er ya da geç ayrılmayla sonuçlanır.
- It was obvious to everyone that the marriage would sooner or later end in divorce.
O, bir köprüden atlayarak hayatına son verdi.
- He ended his life by jumping off a bridge.
Bu tartışmaya son verdik.
- We ended this discussion.
Sonunda ölmek istemiyorum.
- I don't want to end up dead.
Açık artırma pazartesi sona eriyor.
- The auction ends Monday.
Bu belki artık bir başkasının sorunu olmayabilir.
- This may end up being somebody else's problem.
Yağmurun durmasını bekleyelim!
- Let's wait for the rain to end!
Bir defa şikayet etmeye başladığında asla durmaz.
- Once the complaining starts, it never ends.
Yarın ne olacak? Başlangıç veya bitiş?
- What will tomorrow be? The beginning or the end?
Onun ölümü tarihimizde bir dönemin bitişini gösterir.
- His death marks the end of a chapter in our history.
Toplantıyı bitirmemizi önerdim.
- I suggested that we bring the meeting to an end.
Tayfundan dolayı ebeveynlerim seyahatlarını bir gün erken bitirdiler.
- Because of the typhoon, my parents ended their trip one day early.
Tom ve arkadaşları alemlere akıp zil zurna sarhoş oldu.
- Tom and his mates went on a pub crawl and all ended up pretty drunk.
Alkışlıyoruz, arkadaşlar, komedi sona erdi.
- Applaud, friends, the comedy has ended.
Sonunda hedefine ulaştı.
- She has finally achieved her end.
Hedefe giden her yol mübahtır.
- The end justifies the means.
Diplomatik diyalog çatışmayı bitirmeye yardımcı oldu.
- Diplomatic dialogue helped put an end to the conflict.
Müzakerelerin amacı, iki ülke arasındaki en kötü diplomatik krizin sona ermesi.
- The negotiations are aimed at ending the worst diplomatic crisis between the two countries.
Kim faturayı ödemeyi durdurdu?
- Who ended up paying the bill?
Sevilmek, tüketilmektir. Sevmek tükenmez yağ ile ışık vermektir. Sevilmek, varlığı durdurmak, sevmek katlanmaktır.
- To be loved is to be consumed. To love is to give light with inexhaustible oil. To be loved is to stop existing, to love is to endure.
Dersin bitimine 10 dakika kaldı.
- 10 minutes remained until the end of the lesson.
O, filmin bitiminde çok farklı.
- She's very different at the end of the movie.
Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter.
- Life never ends but earthly life does.
Ne yazık ki, gıda malzemeleri, kış sonundan önce bitti.
- Unfortunately, the food supplies gave out before the end of winter.
Atom enerjisi barışçıl amaçlar için kullanılabilir.
- Atomic energy can be used for peaceful ends.
Hayatı ölümden ayıran sınırlar azami karanlık ve belirsizdir. Birinin nerede biteceğini ve diğerinin nerede başlayacağını kim söyleyecek?
- The boundaries which divide Life from Death are at best shadowy and vague. Who shall say where the one ends, and where the other begins?
Hikaye onun ölümü ile sona erer.
- The story ends with his death.
Kafamız allak bullak olmuş durumda.
- We're at our wits' end.
Zaferi sonuna kadar tartıştık.
- We disputed the victory to the end.
Tam sonuna kadar vazgeçme.
- Never give up till the very end.
O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.
- He tried to kill himself but it ended in failure.
İyi başlayan iyi biter.
- A good beginning makes a good ending.
Tatil bitmek üzeredir.
- The vacation is close to an end.
Hastane inşaatı bitmek üzere.
- The construction of the hospital is about to end.
Yaklaşık olarak her dört evlilikten üçü boşanmayla sonuçlanmaktadır.
- About three out of every four marriages end in divorce.
Onun gibi sonuçlanmak istemiyorum.
- I don't want to end up like him.
When your sickness is your soul.
Is this movie ever going to end?.
they followed him... into a sort of a central hall; out of which they could dimly see other long tunnel-like passages branching, passages mysterious and without apparent end.
For some people, knowledge is a means to an end; for others, it is an end in itself.
... When we get to the end, we'll see what the sizes of each are ...
... to have people at the high end pay less than they're paying now. ...