Çince konuştuğumda içim rahat hissetmeye başlıyorum.
- I'm beginning to feel at ease when I speak in Chinese.
Birinden daha aşağıda olduğunu hissetmek için hiçbir neden yoktur.
- There is no reason for you to feel inferior to anyone.
Tom duygusal hissetmekten kendini alamadı.
- Tom couldn't help but feel sentimental.
Tom üzgün hissetmekten kendini alamadı.
- Tom couldn't help but feel sad.
Su o kadar bulanıktı ki polis dalgıçlar vücudu dokunarak aramak zorunda kaldı.
- The water was so murky that the police divers had to search for the body by feel.
Yardıma ihtiyacınız olursa, beni aramaya çekinmeyin.
- If you need help, feel free to call me.
Bunun hakkında kötü bir sezgim var.
- I have a bad feeling about that.
Tom'un sınavı geçmeyeceğine dair içgüdüsel bir sezgim var.
- I have a gut feeling that Tom won't pass the test.
Bugün dağlardan daha yüksek hissediyorum. Bugün gökyüzüne dokunmak istiyorum.
- Today I feel higher than the mountains. Today I want to touch the sky.
I think it's unlikely that plants feel pain.
- Ich denke, es ist unwahrscheinlich, dass Pflanzen Schmerz empfinden.
Don't conceal what you feel about it.
- Verschweigen Sie nicht, was Sie darüber empfinden!