Определение early в Английский Язык Турецкий язык словарь
- erken
Bill çok erken kalktı ve ilk treni yakaladı.
- Bill got up so early that he caught the first train.
Ben gerçekten yorgunum ve erken uyumak istiyorum.
- I'm really tired and want to go to bed early.
- ilk olarak
- {s} erken; eski; ilk. z. zamansız, vakitsiz, vaktinden evvel
- er
- at your early conven
- zamansız
- -in başlarında
- önceki
- ilk
Erken ilkbahardı, bu yüzden çok sayıda müşteri yoktu.
- It was early spring, so there weren't many customers.
Bill çok erken kalktı ve ilk treni yakaladı.
- Bill got up so early that he caught the first train.
- turfanda
- ilk zamanlarında
Amerikan tarihinin ilk zamanlarında, siyahlar kölelik yaşadı.
- In the early days of American history, blacks lived in slavery.
- vaktinden önce
- faraş
- eski
Tom'un eskisi kadar erken kalkmasına gerek yoktu.
- Tom didn't need to get up as early as he did.
Birçok eski araba direksiyon yerine yeke kullanırdı.
- Many early cars used a tiller instead of a steering wheel.
- erkenden
Ben erkenden yatmaya gittim, zira yorgundum.
- I went to bed early, for I was tired.
Erkenden uyumak ve erken kalkmak bir adamı sağlıklı, zengin ve bilge yapar.
- Early to bed and early to rise, makes a man healthy, wealthy and wise.
- (Askeri) kaçma ve kurtarma ilave veri raporu (evasion and recovery supplemental data report)
- vaktinden evvel
- zamanından önce
- vakitsiz
Bütün vakitsiz açan çiçekler soğuktan yandı.
- All the early flowers were bitten by the frost.
- evvel
- {s} başlangıç
Biz erken bir başlangıç yaptık.
- We got an early start.
Tom ertesi gün erken bir başlangıç yapması nedeniyle erken yatmaya gitti.
- Tom went to bed early because he had an early start the next day.
- at an early age çocukken
- early riser erken kalkan kimse
- {s} acele
Acele etmene gerek yoktu; çok erken vardın.
- You needn't have hurried; you've arrived too early.
Acele etmene gerek yoktu. Zaten buraya çok erken vardın.
- You didn't need to hurry. You got here too early anyway.
- early bird erken kalkan
- The early bird gets the worm Erken davranan istediğini elde eder
- sabahçı
Babam sabahçı bir kuş; o her gün 5.30'da kalkar.
- My father is an early bird; he gets up at 5:30 every day.
- önce
Öncelikle erken kalkman gerekiyor.
- In the first place it's necessary for you to get up early.
Tom'a yarın bir saat önce işe gelmesini söyleyebilir misin?
- Could you tell Tom to come to work an hour early tomorrow?
- {s} çabuk
Tom işi mümkün olduğu kadar çabuk bitirmeye çalışacak.
- Tom will try to finish the work as early as possible.
Noel'e yakın uçuşlar çabuk dolduğu için rezervasyonlarınızı erken yapın.
- Make your airplane reservations early since flights fill up quickly around Christmas.
- ilkel
- erken gelmek
- early and late
- vakti saati yok
- early bird gets the worm
- (deyim) sona kalan dona kalır
- early childhood
- (Tıp) erken çocukluk dönemi
- early childhood education
- erken çocukluk eğitimi
- early enough
- zamanında
- early in the morning
- sabahın köründe
- early in the morning
- sabah sabah
- early payment
- (Ticaret) vadesinden önce ödeme
- early republican period
- erken cumhuriyet dönemi
- early resupply
- (Askeri) erken bütünleme ikmali
- early sunset
- (Bilgisayar) günbatımı başlangıcı
- early abortion
- erken düşük
- early bird
- erken kalkan/gelen kimse
- early election
- erken saylav
- early entry lethality
- erken müdahele
- early fruit
- turfanda meyve
- early fruits
- turfanda meyve
- early future
- yakın gelecek zaman
- early in the morning
- sabah erkenden
- early morning hour
- sabahın erken saatleri
- early retirement
- erken emeklilik
- early vegetable
- turfanda sebze
- early vegetables
- turfanda sebze
- early warning
- erken uyarı
- early warning radar
- erken uyarı radarı
- Early Barnyard Grass
- (Botanik, Bitkibilim) Çeltiksi Darıcan
- Early to bed and early to rise makes a man healthy wealthy and wise
- (Atasözü) Erken yatmak, erken kalkmak insanı sağlıklı, zengin ve akıllı yapar
- early adolescent
- erken ergen
- early bird discount
- erkenci indirim
- early bolter
- erken tohuma kalkmış pancar
- early bronze age
- ilk tunç çağı
- early crop
- (Tarım) Yılda iki kez(ilk ve son bahar) hasat edilen ürünlerde ilk ürün hasadı
- early days
- ilk gün
- early evening
- erken akşam
- early in the morning
- sabah erken
- early love
- erken aşk
- early music
- (Muzik) Avrupa klasik müziği
- early music
- (Muzik) Rönesans ve erken barok döneminin kendine özgü çalgılarıyla icra edilen müzüği
- early payment
- vadesinden önce ödeme, erken ödeme
- early peak
- Hızlı gelişme, hızlı seyir, bir şeyin zirvesine erken ilerleyişi
- early printed book
- erken kitap basılmış
- early sign
- erken bulgusu
- early stage
- erken evre
- early summer
- erken yaz
- early times
- ilk kez
- early work
- Erken çalışma
- early years
- ilk yıllarında
- early acceptance of concrete
- (İnşaat) betonun erken kabulü
- early accounts to 1600
- 1600'e kadar olan beyanlar
- early admission
- (Eğitim) erken kabul
- early assumption
- peşin hüküm
- early bird
- {i} erkenci
- early bird
- {i} sabahçı
Babam sabahçı bir kuş; o her gün 5.30'da kalkar.
- My father is an early bird; he gets up at 5:30 every day.
- early bird gets the warm
- (deyim) sona kalan dona kalın
- early block
- (Spor) erken blok
- early blowing
- (Gıda) erken şişme
- early childhood teachers
- erken çocukluk öğretmenleri
- early coverage
- (Spor) erken dublaj
- early cultures
- eski kültürler
- early demyelination syndrome
- (Tıp) erken demiyelinazyon sendromu
- early failure
- (Havacılık) başlangıç arızası
- early fuel evaporation
- erken yakıt buharlaşması
- early grazing
- (Tarım) erken otlatma
- early grown tomato
- (Tarım) turfanda domates
- early ignition
- erken tutuşma
- early in life
- gençlikte
- early in life
- genç yaşta
- early in the day
- erkenden
- early in the list
- listenin başında
- early in the season
- tam mevsiminde
- early in the season
- turfanda olarak
- early injection
- (Otomotiv) erken püskürtme
- early law
- (Kanun) eski hukuk
- early life phase
- (Denizbilim) erken yaşam evresi
- early lunch
- erken öğle yemeği
- early majority
- (Ticaret) erken çoğunluk
- early maps
- ilk haritalar
- early marriage
- erken evlilik
- early marriage
- erken yaşta evlilik
- early morning
- seher
- early morning wind
- seheryeli
- early operational capability; emergency operations center
- (Askeri) erken harekat kabiliyeti; acil durum harekatları merkezi
- early or late
- er ya da geç
- early penalty
- (Spor) erken gelen penaltı
- early resupply
- (Askeri) ERKEN İKMAL SEVKİYATI: İkmal maddelerinin, D-günü ile, planlanmış ikmal başlangıcı arasındaki devrede sevkedilmesi. Bak. "elements of resupply"
- early retirement
- (Ticaret) erken itfa
- early riser
- erken kalkan
Babam erken kalkan biridir.
- My father is an early riser.
Ben erken kalkan biri değilim.
- I'm not an early riser.
- early riser
- sabahçı
- early solution
- erken çözüm
- early split
- (Spor) erken yarma
- early spring
- (Askeri) EARLY SPRING: Düşman keşfini önleme maksadıyla kullanılan bir uydu silah sistemi
- early start date
- (İnşaat) erken başlama tarihi
- early start time
- erken başlama günü
- early stiffening
- (İnşaat) erken priz
- early strength concrete
- (İnşaat) erken sertleşir beton
- early termination
- erken son bulma
- early termination
- erken iptal
- early termination
- erken sonlanma
- early time
- (Askeri) ERKEN ZAMAN: Bak. "span of detonation (atomic demolition munition employment) "
- early token release
- erken simge gönderme
- early transmit
- (Bilgisayar) erken aktar
- early unfitness for work
- erken malullük
- early warning
- (Askeri) ERKEN İHBAR: Bilinmeyen silah veya silah taşıyıcılarının atılması ya da yaklaşmasının önceden fark edilmesi. Bak. "attack assessment; tactical warning"
- early warning equipment
- (Askeri) erken uyarı teçhizatı
- early warning installations
- (Askeri) erken ikaz tesisleri
- early warning system
- erken uyarı sistemi
- early warning unit
- (Politika, Siyaset) erken uyarı birimi
- early warning; electronic warfare
- (Askeri) erken uyarı; elektronik harp
- earlier
- daha evvel
Bugün daha evvel Tom'la konuştum.
- I spoke with Tom earlier today.
Toplantıyı bir saat daha evvel başlatmamızı önerebilir miyim?
- Might I suggest that we start the meeting an hour earlier?
- airborne early warning
- (Askeri) havadan erken ihbar
- be early
- erken gelmek
- bright and early
- (deyim,Konuşma Dili) sabahın köründe
- earliness
- erken olma
- somewhat early
- erkence
- very early
- turfanda
- airborne early warning
- havadan erken uyarı
- microwave early warning
- mikrodalga erken uyarı sistemi
- 's early goal
- 'nin erken gelen golü
- The early bird gets the worm
- Erken kalkan yol alır, er evlenen dol alır
- an early bird
- erken bir kuş
- as early as
- kadar erken
Annem kadar erken kalkmam.
- I don't get up as early as my mother.
Tom Mary kadar erken kalkmaz.
- Tom doesn't get up as early as Mary.
- come early in the morning
- sabah erken gel
- earlier
- erken
Niçin çok daha erken söylemedin?
- Why didn't you say so earlier?
Üzgünüm, mektubuna daha erken cevap vermedim.
- Sorry I haven't replied to your letter earlier.
- earlier
- daha erken
Üzgünüm, mektubuna daha erken cevap vermedim.
- Sorry I haven't replied to your letter earlier.
O günlerde ben daha erken yatmaya gittim.
- In those days, I went to bed earlier.
- entitled to early retirement
- erken emeklilik hakkı
- get an early start
- (deyim) Erken(den) başlamak
- go to bed very early
- Yatağa çok erken gidin
- have an early night
- Erken yatmak
- in early days
- eskiden
- in vicinity was one that kept early hours
- Yakınlarda erken saatlere kadar açık biri ( bir yer ) vardı
- the early bird catches the worm
- (Atasözü) Sona kalan dona kalır
- the early bird catches the worm
- (Atasözü) Erken kalkan yol alır
- very early
- çok erken
- earlier
- sabık
- earlier
- eski
Eskisinden biraz daha erken geldi.
- He came a little earlier than he used to.
Hepimiz eski zamanlardan kitaplarda kalan eski yasaları duyduk, bunların çoğu birkaç kahkaha için iyidir.
- We’ve all heard of outdated laws that remain on the books from earlier times, many of which are good for a few laughs.
- earlier
- (zarf) daha evvel
- earlier
- evveli
- earliest
- en eski
Bu kitap en eski insan yapısı köprülerin Yeni Taş Çağına kadar uzandığını söylüyor.
- This book says the earliest man-made bridges date back to the New Stone Age.
En eski düşüncelerim fonetik hakkındaydı.
- My earliest thoughts were about phonetics.
- earliest
- en erken
Ailemde en erken o kalkar.
- She gets up the earliest in my family.
En erken saat 3 gibi gelebilirim.
- The earliest I can come is around 3.
- earliness
- erkenlik