İki erkek kardeş birbirine gülümsedi.
- The two brothers smiled at each other.
İki köy birbirine bitişiktir.
- The two villages adjoin each other.
Japonya ve Çin, pek çok yönden birbirinden farklıdır.
- Japan and China differ from each other in many ways.
Küçük kız kardeşim ve ben çok fazla kovalamaca oynardık. Birbirimizi kovalardık ve kovalayan kişi kovalanana dokunmaya çalışır ve ona Sen ebesin! diye seslenirdi.
- My little sister and I used to play tag a lot. We would chase each other, and the one chasing would try to tag the one being chased and yell: You're it!
Onlar birbirini çok iyi tanımıyorlar.
- They don't know each other very well.
Karşılıklı çıkarlar bulursanız, birbirinizle anlaşırsınız.
- Find mutual interests, and you will get along with each other.
Sanki yıllarca birbirlerini görmemişler gibi İki insan yürekten tokalaşıyorlardı.
- The two people were shaking hands heartily as if they had not seen each other for years.
İki insan birbirlerini mükemmel şekilde anlıyorlardı, ve birbirlerinin güçlü niteliklerine karşılıklı saygıları vardı.
- The two men understood one another perfectly, and had a mutual respect for each other's strong qualities.
Biz ayrıldık, birbirimizi asla tekrar görmeyeceğiz.
- We parted, never to see each other again.
Ne zaman tekrar birbirimizi görebiliriz?
- When can we see each other again?
Maria and Robert loved each other.
... and then the sentence was completed "a greater understanding of each other's perspective." ...