Tom was up until about 3:00 a.m. reading a book.
- Yaklaşık 3:00 a.m. e kadar kitap okuduğu için Tom yatmamıştı.
I've never woken up this early.
- Hiç bu kadar erken kalkmadım.
Hearing this song after so long really brings back the old times.
- Bu kadar uzun bir zamandan sonra bu şarkıyı İşitmek gerçekten eski zamanları geri getiriyor.
I had enough time, so I didn't need to hurry.
- Yeteri kadar zamanım vardı, bu yüzden acele etmeme gerek yoktu.
Mom was innocent enough to ask him: Would you like any more beer?
- Annem yeteri kadar masum bir halde Biraz daha bira ister misin? diye sordu.
I believe that's it for now.
- Şimdilik bu kadar olduğuna inanıyorum.
That's it. I'm not lending you any more money.
- Bu kadar. Sana daha fazla ödünç para vermiyorum.
That's enough for today!
- Bugünlük bu kadar yeter.
That's enough. I don't want any more.
- Bu kadarı yeter. Ben artık istemiyorum.
The rich have troubles as well as the poor.
- Zenginlerin fakirler kadar sorunları vardır.
Linda can dance as well as Meg.
- Linda Meg kadar iyi dans edebilir.
How far do I have to go?
- Nereye kadar gitmek zorundayız?
How far are you willing to take this?
- Bunu nereye kadar götürmeye isteklisin?
Fadil found the door wide open.
- Fadıl kapıyı ardına kadar açık buldu.
Keep your eyes wide open!
- Gözlerinizi ardına kadar açık tutun.
Fadil found the door wide open.
- Fadıl kapıyı ardına kadar açık buldu.
Keep your eyes wide open!
- Gözlerinizi ardına kadar açık tutun.
I know that much myself.
- Kendimi bu kadar tanıyorum.
I'm not sure I can be all that much help.
- Bu kadar çok yardım edebileceğimden emin değilim.
I've never had such a large sum of money.
- Ben hiç bu kadar büyük bir paraya sahip olmadım.
Why did you buy such an expensive dictionary?
- Neden bu kadar pahalı bir sözlük aldın?
This cat is as big as that one.
- Bu kedi şu kedi kadar büyüktür.
I am about as big as my father now.
- Şimdi yaklaşık babam kadar büyüğüm.
The suspect was given the third degree until he confessed his crime.
- Şüpheli suçunu itiraf edene kadar üçüncü dereceden suçlu sayıldı.
I agree with you to a degree.
- Ben, bir dereceye kadar sizinle aynı fikirdeyim.
The population of China is about eight times as large as that of Japan.
- Çin'in nüfusu Japonya'nınkinin 8 misli kadar büyüktür.
Your income is about twice as large as mine is.
- Gelirin, benimkinin yaklaşık iki katı kadar büyük.
As much as 90 percent of happiness comes from elements such as attitude, life control and relationships.
- Mutluluğun yüzde 90 kadarı tutum, yaşam kontrolü ve ilişkiler gibi unsurlardan geliyor.
My brother eats twice as much as I do.
- Erkek kardeşim benim yediğimin iki katı kadar yemek yiyor.
The people all praised the emperor's clothes without telling him the truth so as not to seem stupid, until a little boy said, The emperor is naked!
- İnsanların hepsi küçük bir çocuk İmparator çıplak! deyinceye kadar aptal görünmemek için ona gerçeği söylemeden imparatorun giysilerini övdü.
Today I'm working a little late so as to avoid a rush in the morning.
- Sabahleyin bir koşuşturmadan kaçınmak için bugün biraz geç saatlere kadar çalışacağım.
How much would you pay for something like this?
- Böyle bir şey için ne kadar öderdin?
I'm too old to do something like that.
- Öyle bir şeyi yapamayacak kadar yaşlıyım.
She can be trusted to some degree.
- Ona bir dereceye kadar güvenilebilir.
To what degree can we trust him?
- Ne dereceye kadar biz ona güvenebiliriz?
I expect to stay in Boston a day or so.
- Bir güne kadar Boston'da kalmayı umuyorum.
However hard you may study, you can't master English in a year or so.
- Ne kadar sıkı çalışırsan çalış, bir sene veya civarında İngilizcede uzmanlaşamazsın.
All you ever do is nitpick. I wish you could say something more constructive.
- Şu ana kadar yaptığın bütün şey her şeye kusur bulmak, keşke daha yapıcı bir şey söyleyebilsen.
To take something too far.
- Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
What does the bill amount to?
- Fatura ne kadar tutuyor?
The larger the amount of silver, the larger the amount of corruption.
- Gümüş paranın miktarı ne kadar büyük olursa, rüşvet o kadar büyük olur.
How long does the airport bus take to the airport?
- Havaalanı otobüsünün havaalanına götürmesi ne kadar sürer?
How long did they live in England?
- Onlar İngiltere'de ne kadar süre yaşadılar?
How long did they live in England?
- Onlar İngiltere'de ne kadar süre yaşadılar?
How long have you been in this town?
- Ne kadar süredir bu kasabadasın?
How long is this pencil?
- Bu kalem ne kadar uzundur?
How long is the bridge?
- Köprü ne kadar uzunluktadır?
How long does the airport bus take to the airport?
- Havaalanı otobüsünün havaalanına götürmesi ne kadar sürer?
How far away is the airport?
- Havaalanı ne kadar uzak?
Never give up till the very end.
- Tam sonuna kadar vazgeçme.
You must carry the task through to the end.
- Sonuna kadar görevi taşımalısın.