eşit

listen to the pronunciation of eşit
Турецкий язык - Английский Язык
equal

Everyone has the right of equal access to public service in his country. - Her şahıs memleketin kamu hizmetlerine eşitlikle girme hakkını haizdir.

Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work. - Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.

even

They split the bill evenly. - Onlar hesabı eşit olarak bölüştüler.

If I pay you a dollar, we'll be even. - Sana bir dolar ödersem, eşit oluruz.

equal; the same
commensurate
tantamount
equal, equivalent, even
equivalent

The ages of the two children put together was equivalent to that of their father. - İki çocuğun yaşları toplandığında babalarınkine eşit oluyordu.

A is equivalent to B has the same meaning as A is true if and only if B is true. - A, B'ye eşittir önermesi, Eğer ve yalnızca eğer B doğruysa A doğrudur ile aynı anlama gelmektedir.

coordinate
coequal
on a par with
equi

What is principle of equidistance? - Eşit uzaklık ilkesi nedir?

The ages of the two children put together was equivalent to that of their father. - İki çocuğun yaşları toplandığında babalarınkine eşit oluyordu.

iso
(Matematik) equals, is equal to
equal to

Nobody is equal to this young woman in the field of music. - Müzik alanında hiç kimse bu genç kadın eşit değildir.

He is not equal to his father. - O, babasına eşit değil.

(İnşaat) neutral
(Matematik) congruent
like

I like all the colors equally. - Bütün renkleri eşit derecede severim.

True love is eternal, infinite, and always like itself. It is equal and pure, without violent demonstrations: it is seen with white hairs and is always young in the heart. - Gerçek aşk ebedidir, sonsuzdur ve hep kendi gibidir. Eşit ve saf, abartılı sergilemeler olmadan: özünde hep gençtir ve beyaz saçlarla görünür.

square

The square of the hypotenuse is equal to the sum of the squares of the other two sides. - Hipotenüsün karesi diğer iki kenarın kareleri toplamına eşittir.

Six squared equals thirty-six. - Altının karesi otuz altıya eşittir.

fair

I dreamt a dream last night, about silk and fine cloth or about equality and fair trial. - Dün gece ipek ve ince kumaş hakkında ya da eşitlik ve adil yargılama hakkında bir rüya gördüm.

level playing field
equalling
equalled
equaling
commeasurable
alike
isnt
eşit tutmak
equate
eşit olarak
equally

With Esperanto you can communicate equally with people from other countries. - Esperanto ile diğer ülkelerden gelen insanlarla eşit olarak iletişim kurabilirsiniz.

You have to share the cake equally. - Pastayı eşit olarak paylaşmak zorundasın.

eşit kollu terazi
Balance scale
eşit paylaşım
equal sharing
eşit tutmak, oranlamak
equate, compared to
eşit adımlarla
pari passu
eşit açılı
equiangular
eşit ağırlık
counterweigh
eşit ağırlıklı
equiponderant
eşit değer değişimi
(Askeri) equal value exchange
eşit değil
not equal to

He is not equal to his father. - O, babasına eşit değil.

eşit durum
(Hukuk) equal footing
eşit düzeyde
on equal terms
eşit güçle karşı koymak
counterbalance
eşit haklar verme
emancipation
eşit kenarlı
equilateral
eşit koşullarda
(Hukuk) on equal footing
eşit kuvvetle karşı koymak
equipoise
eşit kuvvetle karşı koymak
countervail
eşit kuvvetle karşı koymak
counterpoise
eşit muamele
(Hukuk) equality of treatment
eşit olarak
evenly

We shared the money evenly among the three of us. - Biz parayı üçümüz arasında eşit olarak paylaştık.

They split the bill evenly. - Hesabı eşit olarak bölüşürler.

eşit olarak bölüştürmek
even
eşit olarak bölüştürmek
even out
eşit olarak dağıtmak
prorate
eşit olmak
size up
eşit olmak
be equal
eşit olmak
be tantamount to
eşit olmak
to be equivalent to, to equal
eşit olmak
be equivalent to
eşit olmak
amount
eşit olmak
equate
eşit olmak
contain
eşit olmak
work out at
eşit oy almak
tie
eşit potansiyelli
equipotential
eşit saymak
to equate
eşit seviyede
on the same plane as
eşit seviyeli yama paneli
(Askeri) equal level patch panel
eşit taksitli yöntem
(Ticaret) straight-line depreciation
eşit uzaklık
(Hukuk) equidistance
eşit uzaklıkta
equidistant
eşit yanlı sınama
equal tails test
eşit yanlı test
equal tails test
eşit yükseklikte
level with
eşit çıkmak
come up to
eşit ölçüde
equally

Every language is equally precious and valuable to its speakers. - Her dil konuşanları için eşit ölçüde değerli ve kıymetlidir.

Mirabelles are equally delicious in a compote. - Beyaz erik brendisi bir kompostoda eşit ölçüde lezzetlidir.

eşit ücret
(Ticaret) equal pay
eşit ücret
equal renumeration
eşit şartlarda
on equal terms
eşit şekilde bölmek
prorate
eşit şey
coordinate
düz eşit
even
hemen hemen eşit
close
eni boyuna eşit olan (kumaş)
most of which have equal length (cloth)
eşitler
synchronizes
Dört kolu eşit haç
Greek cross
biriyle eşit
on an equality with a person
elektro-optik; son ofis; eşit fırsat; icra emri; sadece gözler
(Askeri) electro-optical; end office; equal opportunity; executive order; eyes only
gece ile gündüzün eşit olduğu gün
solstice
iki eşit parçalı
bifid
iki eşit parçaya bölmek
dimidiate
iki eşit parçaya bölünmüş
dimidiate
karşı eşit kuvvet
equipoise
mirası eşit dağıtmak için mülklerin bölünmesi
hotchpot
teknik eskort birliği; yirmi ayağa eşit birim
(Askeri) technical escort unit; twenty-foot equivalent unit
ulusal ve eşit muamele
(Ticaret) equal and national treatment
unit kırk fite eşit ölçü birimi (yaklaşık 12 metre)
(Askeri) forty-foot equivalent
yurttaşlara eşit davranış görüşü
(Hukuk) national treatment doctrine
Турецкий язык - Турецкий язык
Müsavi
Yapı, değer, boyut, nicelik ve nitelik bakımından birbirinden ne artık ne eksik olmayan (iki veya daha çok şeyler), müsavi
Yapı, değer, boyut, nicelik ve nitelik bakımından birbirinden ne artık ne eksik olmayan (iki veya daha çok şey), müsavi: "Bunlar bastonlarına dayanarak hep eşit adımlarla yürürler."- S. Birsel
Aynı haklardan yararlanan, aynı düzeyde olan (kimse): "Herkes ... kanun önünde eşittir."- Anayasa
Aynı haklardan yararlanan, aynı düzeyde olan kimse
eşit çenetli
Yumuşakçalardan iki çenedi birbirine eşit olan
eşit
Избранное