I'm inclined to agree.
- Kabul etmeye eğilimliyim.
Tom didn't seem inclined to elaborate and I didn't really want to know all the details anyway.
- Tom ayrıntılara girmek için eğilimli görünmüyordu ve ben zaten bütün detayları gerçekten bilmiyordum.
He is apt to be late.
- O geç kalmaya eğilimli.
He is apt to give vent to his feelings.
- O hislerini açığa vurmaya eğilimlidir.
If you disagree with him, he is liable to get angry.
- Ona katılmazsan, kızmaya eğilimlidir.
A newborn baby is liable to fall ill.
- Yeni doğmuş bir bebek hasta olmaya eğilimlidir.
I'm afraid my child might be prone to take drugs.
- Çocuğumun uyuşturucu almaya eğilimli olabileceğinden korkuyorum.
Tom's prone to exaggeration.
- Tom abartmaya eğilimlidir.
That tendency is strong among Americans.
- O eğilim Amerikalılar arasında güçlüdür.
He has a tendency to be pessimistic.
- Onun kötümser olma eğilimi var.
I don't have the time or the inclination to help Tom.
- Tom'a yardım edecek vakte ve eğilime sahip değilim.
I don't have the time or the inclination.
- Zamanım ya da eğilimim yok.
I don't think it's a trend.
- Bunun bir eğilim olduğunu sanmıyorum.
This topic is trending on Twitter.
- Bu konu Twitter'da eğilim gösteriyor.
Sami has propensity for violence.
- Sami'nin şiddete eğilimi var.
The Earth is tilted at an angle of 23.4 degrees.
- Dünya 23.4 derecelik bir açıyla eğilimlidir.
Tom tends to say the first thing that comes to his mind.
- Tom aklına gelen ilk şeyi söyleme eğilimindedir.
He has a natural bent for music.
- Onun müzik için doğal bir eğilimi var.
People tend to look at others with bias.
- İnsanlar diğerlerine ön yargı ile bakmak eğilimindedir.
If current trends continue, the language will likely die in the near future.
- Şimdiki eğilimler devam ederse, dil muhtemelen yakın gelecekte ölecektir.
Tom mübalağa etmeye meyillidir.
- Tom abartmaya eğilimlidir.