Music moves the feelings.
- Müzik duyguları tahrik eder.
I may have hurt his feelings.
- Ben onun duygularını incitmiş olabilirim.
Tom got a grip on his emotions.
- Tom duygularını kontrol altına aldı.
Tom couldn't control his emotions.
- Tom duygularını kontrol edemedi.
Tom got a grip on his emotions.
- Tom duygularını kontrol altına aldı.
Cats show emotional habits parallel to those of their owners.
- Kediler sahiplerininkine paralel duygusal alışkanlıklar gösterir.
I may have hurt his feelings.
- Ben onun duygularını incitmiş olabilirim.
Music moves the feelings.
- Müzik duyguları tahrik eder.
I may have hurt his feelings.
- Ben onun duygularını incitmiş olabilirim.
Her feelings are easily hurt.
- Onun duyguları kolayca incinir.
I can't feel anything in my left foot; there's no sensation at all.
- Ben sol ayağımda bir şey hissedemiyorum; hiç duygu yok.
Pain is an entirely personal sensation.
- Ağrı tamamen kişisel bir duygudur.
Tom has an aesthetic sense for modern painting.
- Tom'un modern resim için estetik duygusu vardır.
Taro has a strong sense of responsibility.
- Taro güçlü bir sorumluluk duygusuna sahiptir.
I may have hurt his feelings.
- Ben onun duygularını incitmiş olabilirim.
He looked confident but his inner feelings were quite different.
- Emin görünüyordu fakat onun iç duyguları tamamen farklıydı.
The desire to survive and the fear of death are artistic sentiments.
- Hayatta kalma arzusu ve ölüm korkusu artistik duygulardır.
I didn't even know that these sentiments still existed.
- Böyle duyguların hâlâ var olduğunu bilmiyordum bile.
Don't toy with her affections.
- Onun duyguları ile oyun oynama.
He shows warm affection for his children.
- O, çocukları için sıcak duygusal yakınlık gösteriyor.