durumunda

listen to the pronunciation of durumunda
Турецкий язык - Английский Язык
in case

In case of fire, dial 119. - Yangın durumunda, 119'u çevir.

Break this glass in case of fire. - Yangın durumunda bu camı kır.

in the event that
on
in
in the event that ..., in the event of ...: kâğıda zam gelmesi durumunda in the event that there is an increase in the price of paper
in the event of

In the event of misfortune, celebrations are the best. - Talihsizlik durumunda kutlamalar en iyisidir.

What would you do in the event of a zombie apocalypse? - Bir zombi kıyameti durumunda ne yapardın?

in case of

In case of fire, ring the bell. - Yangın durumunda, çanı çal.

In case of fire, dial 119. - Yangın durumunda, 119'u çevir.

in case of sth, in the event of sth
in the form of a
in the case of
durum
{i} circumstance

What would you do in this circumstance? - Bu durumda siz ne yapardınız?

But there was one curious circumstance. - Fakat tuhaf bir durum vardı.

durum
situation

He can't cope with difficult situations. - Zor durumlarla başa çıkamıyor.

If you want to discuss the situation, please let us know. - Durumu görüşmek istiyorsanız, lütfen bize bildirin.

durum
status

Employers cannot refuse to hire workers because of their race, religion, ethnic origin, skin colour, sex, age, marital status, disability or sexual orientation. - İşverenler ırkları, dinleri, etnik kökenleri, deri renkleri, cinsiyetleri, yaşları, medeni durumları, engellilikleri ya da cinsel yönelimleri nedeniyle işçileri işe almayı reddemezler.

What's your marital status? - Medeni durumun nedir?

durum
case

In any case, it's none of your business. - Her durumda, bu seni ilgilendirmez.

There are some cases where this rule does not apply. - Bu kuralın geçerli olmadığı bazı durumlar vardır.

durum
condition

That car dealer gave me a bum steer when he told me this used Toyota was in good condition. - O araba satıcısı bu kullanılmış Toyota'nın iyi durumda olduğunu söylediğinde bana yanlış bilgi vermiş.

The condition of the patients changes every day. - Hastaların durumu her gün değişir.

durum
{i} position

He explained his position to me. - O, durumunu bana açıkladı.

I'm not in a position to discuss that. - Onu tartışacak durumda değilim.

durum
state

TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state. - TV aklınızı pasif durumda tutması bakımından zararlıdır.

Part of Hokkaido still remains in its natural state. - Hokkaido kısmı hâlâ doğal durumunda duruyor.

durum
occasion

His speech was not very becoming to the occasion. - Onun konuşması duruma çok uygun değildi.

He never drinks except on special occasions. - Özel durumlar dışında asla içmez.

durum
conditions

Weather conditions may change. - Hava durumları değişebilir.

This patient's conditions are getting worse day after day. - Bu hastanın durumu günden güne kötüleşiyor.

durum
{i} fact

These facts support my hypothesis. - Bu durum hipotezimi destekliyor.

What was the determining factor in this case? - Bu durumda belirleyici faktör neydi?

durum
instance

We have many things in common: hobbies, educational backgrounds, for instance. - Ortak çok şeyimiz var: örneğin hobilerimiz, eğitim durumu.

durum
{i} context
durum
event

What would you do in the event of a zombie apocalypse? - Bir zombi kıyameti durumunda ne yapardın?

In the event of misfortune, celebrations are the best. - Talihsizlik durumunda kutlamalar en iyisidir.

durum
score
durum
{i} lie

What reason could I possibly have to lie to you? - Ne diye sana yalan söylemek durumunda kalayım ki?

durum
matter

The common state of this matter is solid. - Bu maddenin normal durumu katıdır.

There are complicated circumstances behind the matter. - Sorunun ardında karmaşık durumlar vardır.

durum
aspect

The instrumental case is one of the most graceful aspects of the Russian language. - Araç durumu Rus dilinin en zarif yönlerinden biridir.

durum
state, condition, case, things; situation, circumstance; status; position; case
durum
size

He sized up the situation and acted immediately. - Durumu değerlendirdi ve derhal harekete geçti.

durum
where

Foreign accent syndrome is an as-yet unexplained medical condition where the patient can no longer pronounce his mother tongue correctly and seems to have a foreign accent. - Yabancı aksan sendromu henüz açıklanamayan, hastanın anadilini daha fazla düzgün şekilde telaffuz edemeyip yabancı bir aksanla konuşmaya başlamasıyla vuku bulan tıbbi bir durumdur.

The situation has come to the point where we either sink or swim. - Durum ya batarsın ya da çıkarsın noktasına geldi.

dinleme durumunda kalmak
(Askeri) maintain watch
durum
frame of mind
durum
complexion
durum
(Bilgisayar) mode

In most cases, modernization is identified with Westernization. - Çoğu durumda, modernizasyon batılılaşma ile tanımlanır.

durum
capacity
durum
iteration
durum
point

One's point of view depends on the point where one sits. - Bir kişinin bir şeye bakma tarzı onun durumuna bağlıdır.

The situation has come to the point where we either sink or swim. - Durum ya batarsın ya da çıkarsın noktasına geldi.

durum
things

They are content with things as they are. - Onlar mevcut durumdan memnun.

I want to make things clear. Tom is NOT my boyfriend. - Durumu açıklığa kavuşturmak istiyorum. Tom benim erkek arkadaşım değildir.

durum
way

A person's way of looking at something depends on his situation. - Bir kişinin bir şeye bakış şekli onun durumuna bağlıdır.

The situation of the villagers is better than ten years ago in many ways. - Köylülerin durumu birçok yönden on yıl öncesine göre daha iyi.

durum
predicament
durum
layup
durum
(Biyokimya) phase
durum
state of play
durum
(Askeri) quality

Both quantity and quality are important in most cases. - Hem miktar hem de kalite birçok durumlarda önemlidirler.

durum
configuration
durum
standing
durum
showing
durum
(Bilgisayar) status of
durum
stand

I'll always stand by you in case of trouble. - Ben her zaman sorun durumunda hep yanında olacağım.

durum
set-up
durum
shape

Tom is in bad shape these days. - Tom bugünlerde kötü durumda.

His business affairs are in good shape. - Onun iş ilişkileri iyi durumda.

durum
(Fizik,Teknik) inertia
durum
metamorphosis
durum
order

She always keeps her room in good order. - Odasını her zaman iyi durumda tutar.

The room is in immaculate order. - Oda kusursuz durumda.

kaza durumunda
in case of accident
durum
footing
durum
ball game

We have ourselves a whole new ball game. - Bambaşka bir durumumuz var.

durum
{i} lay

Layla's mental state went out of control. - Leyla'nın zihinsel durumu kontrolden çıktı.

Broken glass lay scattered all over the road. - Kırık cam yolun her tarafına dağılmış durumda.

durum
{i} repair
durum
stative
halka durumunda kıvrılıp toplanmak
To meet the public in the event curled
bekleme durumunda bile
even at standby state
bekleme durumunda dahi
even at standby state
cürümün yinelenmesi durumunda
(Hukuk) should the infringement be repeated ÇÇÇÇ
dinlenme durumunda
off-position
durum
state , status
durum
situation, circumstances. (...)
durum
fettle
durum
pass

TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state. - TV aklınızı pasif durumda tutması bakımından zararlıdır.

durum
attitude
durum
estate
durum
state of affairs

This is a deplorable state of affairs. - Bu üzücü bir durumdur.

We cannot allow this state of affairs to continue any longer. - Artık bu durumun devam etmesine izin veremeyiz.

durum
posture
durum
conjuncture
durum
set

The situation could only be settled by war. - Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.

durum
plight

The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor. - Belgesel, yoksulların durumu hakkında bilinçlendirmek demektir.

The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor. - Belgesel, yoksulların durumuyla ilgili bilinci arttırmayı amaçlıyor.

durum
state, condition
durum
{i} situs
durum
state, status
durum
{i} trim
durum
setup
durum
{i} stance
durum
eventuality
hasar durumunda
(Kanun) in case of damages
savaş durumunda
(Hukuk) in the event of war
savunma durumunda
embattled
savunma durumunda
on the defensive
simge durumunda başlat
(Bilgisayar) start minimized
simge durumunda çalıştır
(Bilgisayar) run minimized
yolcu durumunda
on a war foot
Английский Язык - Английский Язык

Определение durumunda в Английский Язык Английский Язык словарь

durum
A hard variety of wheat, Triticum turgidum or Triticum durum, whose flour is used to make pasta and bread
durum
wheat with hard dark-colored kernels high in gluten and used for bread and pasta; grown especially in southern Russia, North Africa, and northern central North America
durum
{i} type of wheat
Турецкий язык - Турецкий язык
yerinde
durum
Bir zaman kesiti içinde bir şeyi belirleyen şartların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon: "Genel Sekreter, kazadaki sıtma durumu hakkında verdiğim uzun tafsilattan pek memnun kaldı."- R. N. Güntekin
durum
Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri. İsim soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen biçim, hâl
durum
Duruş biçimi, konum
Durum
keyfiyet
Durum
boyut
Durum
mevki
Durum
halet
durum
özellikle makarna yapımında kullanılan bir buğday cinsi
durum
Makarna üretiminde kullanılan bir buğday türü
durum
Bir zaman kesiti içinde bir şeyi belirleyen şartların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon
durum
İsim soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen biçim, hâl
durum
Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri
Английский Язык - Турецкий язык

Определение durumunda в Английский Язык Турецкий язык словарь

durum
unundan makarna yapılan bir cins buğday Triticum durum
durumunda
Избранное