durumuna

listen to the pronunciation of durumuna
Турецкий язык - Английский Язык
to condition
durum
{i} circumstance

These are special circumstances. - Bunlar özel durumlar.

He can't accommodate himself to his circumstances. - O bulunduğu duruma kendini alıştıramaz.

durum
situation

In situations like these, a gun might come in handy. - Bu gibi durumlarda, bir tabanca kullanışlı gelebilir.

In situations like these, it's best to remain calm. - Bu gibi durumlarda sakin kalmak en iyisidir.

durum
status

I want a status report. - Bir durum raporu istiyorum.

What's your marital status? - Medeni durumun nedir?

durum
case

In case of an earthquake, turn off the gas. - Bir deprem durumunda, gazı kapatın.

It is difficult for me to handle the case. - Durumla başa çıkmak benim için zor.

durum
condition

The patient's condition changes from day to day. - Hastanın durumu günden güne değişiyor.

The condition of the patients changes every day. - Hastaların durumu her gün değişir.

durum
{i} position

Tom made his position clear. - Tom durumunu netleştirdi.

Divorce can put mutual friends of the divorcing couple in a difficult position, particularly if it's an acrimonious split. - Boşanmalar, boşanan çiftlerin ortak arkadaşlarını zor durumda bırakabilir, özellikle de ayrılık sert ve tantanalı olmuşsa.

durum
state

TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state. - TV aklınızı pasif durumda tutması bakımından zararlıdır.

He is content with his present state. - Bugünkü durumundan memnundur.

durum
occasion

Let's reserve that for another occasion. - Başka bir durum için onu ayıralım.

His story wasn't appropriate for the occasion. - Onun hikayesi durum için uygun değildi.

durum
conditions

Weather conditions may change. - Hava durumları değişebilir.

This patient's conditions are getting worse day after day. - Bu hastanın durumu günden güne kötüleşiyor.

durum
{i} fact

I think that this fact is very serious. - Bu durumun çok ciddi olduğunu düşünüyorum.

Do you know the real facts? - Gerçek durumu bilir misin?

durum
instance

We have many things in common: hobbies, educational backgrounds, for instance. - Ortak çok şeyimiz var: örneğin hobilerimiz, eğitim durumu.

durum
{i} context
durum
event

What would you do in the event of a zombie apocalypse? - Bir zombi kıyameti durumunda ne yapardın?

In the event of misfortune, celebrations are the best. - Talihsizlik durumunda kutlamalar en iyisidir.

durum
score
durum
{i} lie

What reason could I possibly have to lie to you? - Ne diye sana yalan söylemek durumunda kalayım ki?

durum
matter

The common state of this matter is solid. - Bu maddenin normal durumu katıdır.

It is not known who has the authority in this matter. - Bu durumda kimin otorite olduğu bilinmiyor.

aptal durumuna düşürmek
(deyim) make a fool of
durum
aspect

The instrumental case is one of the most graceful aspects of the Russian language. - Araç durumu Rus dilinin en zarif yönlerinden biridir.

durum
state, condition, case, things; situation, circumstance; status; position; case
durum
size

He sized up the situation and acted immediately. - Durumu değerlendirdi ve derhal harekete geçti.

durum
where

There are some cases where this rule does not apply. - Bu kuralın geçerli olmadığı bazı durumlar vardır.

Foreign accent syndrome is an as-yet unexplained medical condition where the patient can no longer pronounce his mother tongue correctly and seems to have a foreign accent. - Yabancı aksan sendromu henüz açıklanamayan, hastanın anadilini daha fazla düzgün şekilde telaffuz edemeyip yabancı bir aksanla konuşmaya başlamasıyla vuku bulan tıbbi bir durumdur.

dilenci durumuna getirmek
pauperize
durum
frame of mind
durum
complexion
durum
(Bilgisayar) mode

In most cases, modernization is identified with Westernization. - Çoğu durumda, modernizasyon batılılaşma ile tanımlanır.

durum
capacity
durum
iteration
durum
point

At that point I realized the danger of the situation. - Ben o noktada durumun tehlikesini fark ettim.

It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse. - Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.

durum
things

We have many things in common: hobbies, educational backgrounds, for instance. - Ortak çok şeyimiz var: örneğin hobilerimiz, eğitim durumu.

I want to make things clear. Tom is NOT my boyfriend. - Durumu açıklığa kavuşturmak istiyorum. Tom benim erkek arkadaşım değildir.

durum
way

We are groping for a way out of the present situation. - Şimdiki durumdan bir çıkış yolu arıyoruz.

I love the way the air is so fresh and clean after it rains. - Yağmur yağdıktan sonra havanın çok taze ve temiz olması durumunu seviyorum.

durum
predicament
durum
layup
durum
(Biyokimya) phase
durum
state of play
durum
(Askeri) quality

Both quantity and quality are important in most cases. - Hem miktar hem de kalite birçok durumlarda önemlidirler.

durum
configuration
durum
standing
durum
showing
durum
(Bilgisayar) status of
durum
stand

I'll always stand by you in case of trouble. - Ben her zaman sorun durumunda hep yanında olacağım.

durum
set-up
durum
shape

His business affairs are in good shape. - Onun iş ilişkileri iyi durumda.

If the world weren't in the shape it is now, I could trust anyone. - Dünya şimdi olduğu durumda olmasa, kimseye güvenemem.

durum
(Fizik,Teknik) inertia
durum
metamorphosis
durum
order

The room is in immaculate order. - Oda kusursuz durumda.

She always keeps her room in good order. - Odasını her zaman iyi durumda tutar.

simge durumuna getirmek
minimize
simge durumuna küçült
(Bilgisayar) minimize
simge durumuna küçültme
(Bilgisayar) minimize
durum
footing
durum
ball game

We have ourselves a whole new ball game. - Bambaşka bir durumumuz var.

diftong durumuna gelme işi
diphthong cases come to work
durum
{i} lay

Layla is tired of Fadil's infidelity. - Leyla, Fadıl'ın sadakatsizliğinden bıkmış durumda.

Layla was in a dangerous situation. - Leyla tehlikeli bir durumdaydı.

durum
{i} repair
durum
stative
ebleh durumuna gelmek
gunsel to come to the state
mumya durumuna gelmek
mummy to come to the state
aptal durumuna düşmek
(deyim) have egg on one's face
aptal durumuna düşürmek
stultify
aptal durumuna düşürmek
score off
aptal durumuna düşürmek
score smb. off
borçlu iken alacaklı durumuna geçme
subrogation
durum
state , status
durum
situation, circumstances. (...)
durum
fettle
durum
pass

TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state. - TV aklınızı pasif durumda tutması bakımından zararlıdır.

durum
attitude
durum
estate
durum
state of affairs

We cannot allow this state of affairs to continue any longer. - Artık bu durumun devam etmesine izin veremeyiz.

How can you tolerate this state of affairs? - Bu duruma nasıl göz yumabilirsin?

durum
posture
durum
conjuncture
durum
set

The situation could only be settled by war. - Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.

durum
plight

The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor. - Belgesel, yoksulların durumu hakkında bilinçlendirmek demektir.

The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor. - Belgesel, yoksulların durumuyla ilgili bilinci arttırmayı amaçlıyor.

durum
state, condition
durum
{i} situs
durum
state, status
durum
{i} trim
durum
setup
durum
{i} stance
durum
eventuality
eski durumuna dönme
restitution
eski durumuna getirmek
reinstate
katı durumdan gaz durumuna geçirmek
sublimate
robot simge durumuna küçült
(Bilgisayar) robotz minimize
saldırı durumuna geçmek
stand to
simge durumuna küçültmek
(Bilgisayar) iconify
suçlu durumuna düşürmek
set down
önceki durumuna gelme
reinstatment
önceki durumuna getirmek
restore to the former rank
Английский Язык - Английский Язык

Определение durumuna в Английский Язык Английский Язык словарь

durum
A hard variety of wheat, Triticum turgidum or Triticum durum, whose flour is used to make pasta and bread
durum
wheat with hard dark-colored kernels high in gluten and used for bread and pasta; grown especially in southern Russia, North Africa, and northern central North America
durum
{i} type of wheat
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение durumuna в Турецкий язык Турецкий язык словарь

durum
Bir zaman kesiti içinde bir şeyi belirleyen şartların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon: "Genel Sekreter, kazadaki sıtma durumu hakkında verdiğim uzun tafsilattan pek memnun kaldı."- R. N. Güntekin
durum
Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri. İsim soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen biçim, hâl
durum
Duruş biçimi, konum
Durum
keyfiyet
Durum
boyut
Durum
mevki
Durum
halet
durum
özellikle makarna yapımında kullanılan bir buğday cinsi
durum
Makarna üretiminde kullanılan bir buğday türü
durum
Bir zaman kesiti içinde bir şeyi belirleyen şartların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon
durum
İsim soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen biçim, hâl
durum
Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri
Английский Язык - Турецкий язык

Определение durumuna в Английский Язык Турецкий язык словарь

durum
unundan makarna yapılan bir cins buğday Triticum durum
durumuna
Избранное