These are special circumstances.
- Bunlar özel durumlar.
He can't accommodate himself to his circumstances.
- O bulunduğu duruma kendini alıştıramaz.
The situation resulted in violence.
- Durum şiddetle sonuçlandı.
In situations like these, a gun might come in handy.
- Bu gibi durumlarda, bir tabanca kullanışlı gelebilir.
I want a status report.
- Bir durum raporu istiyorum.
Would you please let me know what the status is right away?
- Lütfen hemen bana durumun ne olduğunu bildirir misin?
It is difficult for me to handle the case.
- Durumla başa çıkmak benim için zor.
This rule cannot be applied in every case.
- Bu kural her durumda uygulanamaz.
They are in great condition.
- Onlar mükemmel durumdalar.
The condition of the patients changes every day.
- Hastaların durumu her gün değişir.
Tom didn't make his position clear.
- Tom durumunu netleştirmedi.
He explained his position to me.
- O, durumunu bana açıkladı.
He is content with his present state.
- Bugünkü durumundan memnundur.
To all appearance his statement was true.
- Görünüşe göre onun durumu gerçekti.
Let's reserve that for another occasion.
- Başka bir durum için onu ayıralım.
Your speech was appropriate for the occasion.
- Konuşman duruma uygundu.
Weather conditions may change.
- Hava durumları değişebilir.
This patient's conditions are getting worse day after day.
- Bu hastanın durumu günden güne kötüleşiyor.
Do you know the real facts?
- Gerçek durumu bilir misin?
I think that this fact is very serious.
- Bu durumun çok ciddi olduğunu düşünüyorum.
We have many things in common: hobbies, educational backgrounds, for instance.
- Ortak çok şeyimiz var: örneğin hobilerimiz, eğitim durumu.
What would you do in the event of a zombie apocalypse?
- Bir zombi kıyameti durumunda ne yapardın?
In the event of misfortune, celebrations are the best.
- Talihsizlik durumunda kutlamalar en iyisidir.
What reason could I possibly have to lie to you?
- Ne diye sana yalan söylemek durumunda kalayım ki?
I explained what the matter was.
- Durumun ne olduğunu açıkladım.
It is not known who has the authority in this matter.
- Bu durumda kimin otorite olduğu bilinmiyor.
The instrumental case is one of the most graceful aspects of the Russian language.
- Araç durumu Rus dilinin en zarif yönlerinden biridir.
He sized up the situation and acted immediately.
- Durumu değerlendirdi ve derhal harekete geçti.
The situation has come to the point where we either sink or swim.
- Durum ya batarsın ya da çıkarsın noktasına geldi.
Foreign accent syndrome is an as-yet unexplained medical condition where the patient can no longer pronounce his mother tongue correctly and seems to have a foreign accent.
- Yabancı aksan sendromu henüz açıklanamayan, hastanın anadilini daha fazla düzgün şekilde telaffuz edemeyip yabancı bir aksanla konuşmaya başlamasıyla vuku bulan tıbbi bir durumdur.
We're on pretty shaky ground as it is.
- Bu durumda halimizin ne olacağı çok belirsiz.
I wish I could go with you, but as it is, I can't.
- Keşke seninle gidebilsem ama bu durumda, gidemem.
In most cases, modernization is identified with Westernization.
- Çoğu durumda, modernizasyon batılılaşma ile tanımlanır.
One's point of view depends on the point where one sits.
- Bir kişinin bir şeye bakma tarzı onun durumuna bağlıdır.
It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse.
- Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.
We have many things in common: hobbies, educational background, and so on.
- Bizim ortak çok şeyimiz var: hobiler, öğretim durumu, ve benzeri.
They are content with things as they are.
- Onlar mevcut durumdan memnun.
I love the way the air is so fresh and clean after it rains.
- Yağmur yağdıktan sonra havanın çok taze ve temiz olması durumunu seviyorum.
A person's way of looking at something depends on his situation.
- Bir kişinin bir şeye bakış şekli onun durumuna bağlıdır.
Both quantity and quality are important in most cases.
- Hem miktar hem de kalite birçok durumlarda önemlidirler.
I'll always stand by you in case of trouble.
- Ben her zaman sorun durumunda hep yanında olacağım.
His business affairs are in good shape.
- Onun iş ilişkileri iyi durumda.
Your gums are in bad shape.
- Diş etleriniz kötü durumda.
The room is in immaculate order.
- Oda kusursuz durumda.
Sami's SUV is in perfect working order.
- Sami'nin SUV'u mükemmel çalışır durumda.
Tom was put on the spot.
- Tom zor durumda bırakıldı.
I found myself in a tight spot.
- Ben kendimi zor durumda buldum.
Sami knew he was in a tight spot.
- Sami zor durumda olduğunu biliyordu.
We have ourselves a whole new ball game.
- Bambaşka bir durumumuz var.
Layla was in a dangerous situation.
- Leyla tehlikeli bir durumdaydı.
I'm going to lay aside that money for emergencies.
- Acil durumlar için o parayı biriktireceğim.
TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state.
- TV aklınızı pasif durumda tutması bakımından zararlıdır.
This is a deplorable state of affairs.
- Bu üzücü bir durumdur.
We cannot allow this state of affairs to continue any longer.
- Artık bu durumun devam etmesine izin veremeyiz.
The situation could only be settled by war.
- Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.
The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor.
- Belgesel, yoksulların durumu hakkında bilinçlendirmek demektir.
The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor.
- Belgesel, yoksulların durumuyla ilgili bilinci arttırmayı amaçlıyor.
He's really in good shape.
- O gerçekten iyi durumda.
His business affairs are in good shape.
- Onun iş ilişkileri iyi durumda.