Tom alkollü araba kullanmaktan beş gün hapis ve bir yıl göz hapsine mahkûm edildi.
- Tom was sentenced to five days in jail and a year on probation for drunken driving.
Tom alkollü araba kullanma suçunu kabullendikten sonra Belediye Başkanlığı adaylığından çekildi.
- Tom gave up running for mayor after pleading guilty to drunken driving.
Tom otobanda çok hızlı araba kullanarak Mary'yi etkilemeye çalıştı ama işe yaramadı.
- Tom tried to impress Mary by driving very fast on the Autobahn, but it didn't work.
Tom çok hızlı araba kullanarak Mary'yi etkilemeye çalıştı.
- Tom tried to impress Mary by driving very fast.
Test sürüşünü geçtikten sonra bir araba aldı.
- After she had passed her driving test, she bought a car.
Tehlikeli sürüş cezalandırılmalı.
- Dangerous driving should be punished.
Tom'un şimdiye kadar böyle küçük bir araba sürmeyi düşüneceğinden şüpheliyim.
- I doubt that Tom would ever consider driving such a small car.
Karanlıkta araba sürmek uçmak gibidir.
- Driving in the dark feels like flying!
Araba sürmek çok eğlencelidir.
- Driving a car is a lot of fun.
Araba sürerken çok dikkatli olamazsın.
- You cannot be too careful driving a car.
O sürerken bir otobüs şoförüyle konuşmamak gerekir.
- You shouldn't talk to a bus driver while he's driving.
Polis alkollü araç kullanmaktan onu tutukladı.
- The policeman arrested him for drunken driving.
Araba kullanmak gerçekten çok basit.
- Driving a car is really very simple.
Sürücü sınavını geçebileceğimin mümkün olmadığını düşünüyorum.
- I think it's unlikely that I'll be able to pass my driving test.
O, sürücü sınavını geçemedi.
- He failed to pass his driving test.
İlerleme güzel bir kelimedir. Ama onun itici gücü değişikliktir ve değişikliğin kendi düşmanları vardır.
- Progress is a lovely word. But its driving force is change, and change has its enemies.
İlerleme güzel bir kelimedir. Ama onun itici gücü değişikliktir ve değişikliğin kendi düşmanları vardır.
- Progress is a lovely word. But its driving force is change, and change has its enemies.
O herkesten daha az zamanda ehliyetini aldı.
- He got his driving licence in less time than anyone.
O kadının sürücü ehliyeti yok.
- She doesn't have a driving licence.
Onun düşük bir cinsel dürtüsü var.
- She has a low sex drive.
Doğum kontrol haplarının olası bir yan etkisi, cinsel dürtüdeki kayıptır.
- A possible side effect of the contraceptive pill is a loss of sex drive.
Tom geçimini sağlamak için bir kamyon sürmektedir.
- Tom drives a truck for a living.
Dikkat edin! Sarhoşken araba sürmek tehlikelidir.
- Take care! It's dangerous to drive drunk.
Lütfen bana ehliyetini göster.
- Show me your driving license, please.
Başarısız olmazsam, bu yıl ehliyetimi alabilirim.
- If I don't fail, then I can get my driving license this year.
Ehliyetsiz araba kullanmak, çok kötü bir fikirdir.
- It is a colossally bad idea to drive without a driver's license.
Tom araba kullanmak için hala çok genç.
- Tom is still too young to drive.
Araba kullanmaktan hoşlanmıyorum.
- I don't like to drive.
Araba kullanmak için çok sarhoştum.
- I was too drunk to drive.
Tom'un arabası hâlâ özel araba yolunda.
- Tom's car is still in the driveway.
Niçin Tom'un arabası bizim özel araba yolumuza park ediliyor?
- Why is Tom's car parked in our driveway?
Jim araba sürmeyi öğreniyor.
- Jim is learning how to drive a car.
Onu dikkatli araba sürmesi için uyardı.
- He urged her to drive carefully.
Yardım fonunu yükseltmek için bir araba gezintisine başladılar.
- They started a drive to raise a charity fund.
Uzun bir araba gezintisi oldu.
- It's been a long drive.
Mary John'la çalışan otobüs sürücüsüne bitişik mi yaşıyor?
- Does Mary live next door to the bus driver that worked with John?
Tom taksi sürücüsüne bahşiş verdi.
- Tom tipped the cab driver.
Açlık insan güdülerinin belkide en güçlüsüdür.
- Hunger is perhaps the strongest of all human drives.
Erkekler, kadınlar kadar iyi araba kullanmaz.
- Men don't drive as well as women.
Araba kullanmayı sever misin?
- Do you like to drive?
Bizi eve götürmek zorundasın.
- You have to drive us home.
Tom beni arabayla götürmek istedi.
- Tom wanted me to drive.
Tek yönlü bir caddede ters yönde sürmemeye dikkat edin.
- Be careful not to drive the wrong way on a one-way street.
Park Caddesinde süpermarkete çarpan arabanın sürücüsü Tom'du.
- Tom was the driver of the car that crashed into the supermarket on Park Street.
Bu öğleden sonra kısa bir araba turu atalım.
- Let's take a short drive this afternoon.
Tom bir otobüs sürüyor ve Mary bir tur rehberi.
- Tom drives a bus and Mary is a tour guide.
Manyetik güç, mekanizmayı tahrik eder.
- Magnetic force drives the mechanism.
Yoksulluk bazen insanları suç işlemeye tahrik eder.
- Poverty sometimes drives people to commit crimes.
Nasıl araba süreceğini biliyor musun?
- Do you know how to drive a car?
Birkaç gün içinde araba sürebileceksin.
- You'll be able to drive a car in a few days.
Jim araba sürmeyi öğreniyor.
- Jim is learning how to drive a car.
İçkiliyken araba sürme.
- Don't drink and drive.
In European Union, driving on the right is practiced everywhere except in the British Isles, Malta and Cyprus, where driving on the left is practised.
She doesn't have a driver's license.
- She doesn't have a driving licence.
She isn't old enough to get a driver's license.
- She isn't old enough to get a driving license.
The driving rain stung the runner's face.
He was the driving spirit of the establishment.
A reformed alcoholic with an “appalling” history of drink-driving between three and five times the legal limit was jailed yesterday.
The pistons drive the crankshaft.
Napoleon's drive on Moscow was as determined as it was disastrous.
It was a long drive.
Their debts finally drove them to sell the business.
My wife drove me to the airport.
I drive to work every day.
The beaters drove the brambles, causing a great rush of rabbits and other creatures.
You drive nails into wood with a hammer.
You are driving me crazy!.
What drives a person to run a marathon?.
Beverly Hills’ most famous street is Rodeo Drive.
... on modifying firmware in self-driving cars is. Once you start saying it's the place of ...
... or driving. ...