O sandalyeyi ona doğru çekti.
- She drew the chair towards her.
Çektiğin kart bir kırmızıydı, değil mi?
- The card you drew was a red, wasn't it?
Bir ağaç çizmek istiyorum.
- I would like to draw a tree.
Onların işi planlar çizmek.
- Their job is to draw plans.
Manyetik bir çekimle birbirlerine çekildiler.
- They were drawn to each other by a magnetic attraction.
Dün geceki piyango çekilişinde kazanan rakamlar sırayla 7, 18, 3, 41 ve 6 idi.
- The winning numbers in last night's lottery draw were 7, 18, 3, 41, and 6 in that order.
O, onun bir resim çekişini izledi.
- She watched him draw a picture.
Tom çekmeceyi boş buldu.
- Tom found the drawer empty.
Bozuk paramı genellikle masamın çekmecesine atarım.
- I usually toss my loose change into my desk drawer.
Fotoğraf çekmek istiyorum.
- I like to draw pictures.
Bu sebeple, Komite'nin Parlamento'nun Görünmez Üyeleri hakkındaki raporuna dikkat çekmek isterim.
- I would therefore like to draw attention to the Report of the Committee on Invisible Members of Parliament.
Sami kendini Leyla'nın cazibesine çekilmiş buldu.
- Sami found himself drawn to Layla's charm.
NB:Çok uzun süre önce çizildi bu yüzden kalite kötüdür.
- NB: This was drawn a long time ago so the quality is low.
İster inanın ister inanmayın, ben aslında resim çizebilirim.
- Believe it or not, I can actually draw.
Oyun beraberlikle sona erdi ve final skoru 2-2'ydi
- The game ended in a draw, and the final score was 2-2.
Kimin birinci olduğuna karar vermek için kura çekelim.
- Let's draw lots to decide who goes first.
Bir kurşun kalem almak için çekmeceyi açtım.
- I opened the drawer to get a pencil.
Tom hesap makinesini almak için çekmeceyi açtı.
- Tom opened the drawer to get a calculator.
Bir kurşun kalem almak için çekmeceyi açtım.
- I opened the drawer to get a pencil.
Tom çekmeceyi bir levye ile kaldırarak açmaya çalışarak on beş dakika harcadı fakat onu açamadı.
- Tom spent fifteen minutes trying to pry open the drawer with a crowbar, but he couldn't get it opened.
Anne uzun bir nefes çekerek Ne muhteşem bir gün! dedi.
- What a splendid day! said Anne, drawing a long breath.
O son nefesini çekti.
- He has drawn his last breath.
Öğrencilerden bazıları resim yapmaktan hoşlanırlar.
- Some of the students like to draw pictures.
Öğrencilerden bazıları resim yapmaktan hoşlanırlar.
- Some of the students like to draw pictures.
Akşam yemeğinden sonra, Hepimiz çizim odasına gittik.
- After dinner, we all went into the drawing room.
The winning lottery numbers were drawn every Tuesday.
The draw is on Saturday.
She had to draw upon her experience to solve the problem.
Just before you draw your terminal breath.
The circuit draws three hundred watts.
Both these teams will draw if nobody scores soon.
Jill has four diamonds, she'll try to draw for a flush.
I was drawn to her.
Lys shuddered, and I put my arm around her and drew her to me; and thus we sat throughout the hot night. She told me of her abduction and of the fright she had undergone, and together we thanked God that she had come through unharmed, because the great brute had dared not pause along the danger-infested way.
At the start of their turn, each player must draw a card.
... his classmates drew a crowd of cheering parents and neighbors ...