This magazine circulates widely.
- Bu dergi yaygın olarak dolaşır.
I become a transparent eyeball; I am nothing; I see all; the currents of the Universal Being circulate through me; I am part or particle of God.
- Ben saydam bir göz küresi olurum; ben hiçbir şeyim; Ben her şeyi görürüm; Evrensel varlığın akımları beni dolaşır; Ben Allah'ın parçası ya da parçacığıyım.
I spent my time strolling about the streets.
- Zamanımı sokaklarda dolaşarak harcadım.
Tom and Mary took a stroll together.
- Tom ve Mary birlikte çevreyi dolaştı.
Tom cruised down Park Street in his new sports car.
- Tom yeni spor arabasıyla Park Caddesinde dolaştı.