Tom'un sağ gözünün altında belirgin bir yara izi vardı.
- Tom has a distinctive scar under his right eye.
Mary, Tom'un davranış ve iş alışkanlıklarındaki belirgin değişimi farketmişti.
- Mary had noted a distinct change in Tom's behavior and work habits.
O iki fikir oldukça farklıdır.
- Those two ideas are quite distinct.
Tom'un sağ gözünün altında farklı bir yara izi vardı.
- Tom has a distinctive scar under his right eye.
Bu tür ince ayrımlar yapmaya gerek yok.
- There's no need of making such fine distinctions.
İki ses arasında bir ayrım yapmak gereklidir.
- It's necessary to make a distinction between the two sounds.
İngilizce öğrenenlerin 'eğlence ve 'eğlenceli' arasındaki farkı hatırlamaları önemlidir.
- It is important for English learners to remember the distinction between 'fun' and 'funny'.
Bu ayrı bir olasılık.
- That's a distinct possibility.
İyi ve kötü arasında ayrım yapabilirim.
- I can make a distinction between good and bad.
Uzun boy, basketbolda bariz bir avantajdır.
- Height is a distinct advantage in basketball.
Olga's voice is quite distinct because of her accent.
Her voice was distinct despite the heavy traffic.