Tom'un babası ona sahip çıkmadı.
- Tom's father has disowned him.
Maalesef reddetmek zorundayım.
- I'm afraid I have to refuse.
Tom Mary'nin yardımını reddetmekle hata yaptı.
- Tom was wrong to refuse Mary's help.
Onun teklifini reddetti.
- She refused his proposal.
Rosa Parks, beyaz bir yolcuya koltuğunu bırakmayı reddetti.
- Rosa Parks refused to give up her seat for a white passenger.
Artık sana itaat etmeyi reddediyorum.
- I refuse to obey you any longer.
Ben artık o kızla kazları gütmeyi reddediyorum.
- I refuse to herd geese any longer with that girl.
Ebeveynleri onu evlatlıktan reddetti ve onu evden kovdu.
- Her parents disowned her and kicked her out of the house.
Tom'un babası onu evlatlıktan reddetti.
- Tom's father disowned him.
Lord Capulet and his wife threatened to disown their daughter Juliet if she didn't go through with marrying Count Paris.