Neden doğrudan ona söylemiyorsun?
- Why don't you tell her directly?
O sizinle doğrudan temas kuracak.
- He will be contacting you directly.
Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
- Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives.
Çıplak gözle ya da dürbün ya da teleskop gibi herhangi bir aletle doğrudan doğruya güneşe bakmamalısın.
- You should never look directly at the Sun with the naked eye or through any instrument such as binoculars or a telescope.
Lütfen patates cipslerini kaseye koy. Onları direkt olarak torbadan yeme.
- Please put the potato chips in the bowl. Don't eat them directly from the bag.
Tom'la direkt olarak konuşmadım.
- I didn't speak with Tom directly.
Tom doğruca musluktan içiyor.
- Tom is drinking directly from the faucet.
Niçin doğruca sadece Tom'la konuşmuyorsun?
- Why don't you just speak directly to Tom?
Lütfen patates cipslerini kaseye koy. Onları direkt olarak torbadan yeme.
- Please put the potato chips in the bowl. Don't eat them directly from the bag.
Tom'la direkt olarak konuşmadım.
- I didn't speak with Tom directly.
Tom'a direkt bir emir verdim ama umursamadı.
- I gave Tom a direct order, but he ignored it.
Kelimesi kelimesine direkt çeviriler değil, doğal görünen çeviriler istiyoruz.
- We want natural-sounding translations, not word-for-word direct translations.
Acele bir yemek yedik ve hemen ayrıldık.
- We ate a hasty meal and left immediately.
Arama ve kurtarma operasyonları hemen başladı.
- Search and rescue operations began immediately.
Trafik ışıkları trafiği yönlendirmek için kullanılır.
- Traffic lights are used to direct traffic.
Sami bir film yönetmek istiyordu.
- Sami wanted to direct a film.
Delegeler derhal oylarını kullandılar.
- The delegates voted immediately.
Derhal bir ambulans geldi.
- An ambulance arrived immediately.
Burada sana acilen ihtiyacımız var.
- You're needed here immediately.
O sizinle doğrudan temas kuracak.
- He will be contacting you directly.
Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
- Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives.
Tom'un kötü bir yön kestirme yeteneği var.
- Tom has a poor sense of direction.
Doğrudan doğruya Tom'la konuşabilir miyiz?
- Can we talk to Tom directly?
Bu cümleler doğrudan doğruya bağlantılı değildir.
- These sentences are not directly linked.
Tom doğruca musluktan içiyor.
- Tom is drinking directly from the faucet.
Niçin doğruca sadece Tom'la konuşmuyorsun?
- Why don't you just speak directly to Tom?
Bay Yoshida hemen gelmemi emretti.
- Mr Yoshida directed me to come at once.
Ben tam olarak Kyoko'nun nerede yaşadığını bilmiyorum, ama Sannomiya yönünde.
- I don't know exactly where Kyoko lives, but it's in the direction of Sannomiya.
Tom'un kesinlikle çok iyi bir yön duyusu yok.
- Tom certainly doesn't have a very good sense of direction.
Umarım durumu bir an önce düzeltirsin.
- I hope you will correct the situation immediately.
Yönetim kurulu üyeleri çok riskli bir girişimi üstlenmeye isteksiz.
- The directors were reluctant to undertake so risky a venture.
Anime yönetmeni Satoshi Kon, kırk yedinci doğum gününden kısa süre önce 24 Ağustos 2010 tarihinde pankreas kanserinden öldü.
- Anime director Satoshi Kon died of pancreatic cancer on August 24, 2010, shortly before his 47th birthday.
Anlamıyorum; daha açık olmak zorundasın.
- I don't understand; you have to be more direct.
İmalatçının açıklamasına göre, her on yılda bir değiştirilmeli.
- According to the manufacturer's directions, tires should be changed every 10 years.
Affedersiniz. Beni en yakın tramvay istasyonuna doğru yönlendirebilir misiniz?
- Excuse me. Can you direct me to the nearest subway station?
Neden doğrudan ona söylemiyorsun?
- Why don't you tell her directly?
Ben senin dürüstlüğünü takdir ediyorum.
- I appreciate your directness.
Rüzgâr ölçer rüzgarın yön ve gücünü göstermek için kullanılır.
- Windsocks are used to indicate the direction and strength of the wind.
Dün kuruldan yeni bir direktif aldık. Onlar en göze çarpan projelere odaklanmamızı istiyor.
- We received a new directive from the board yesterday. They want us to focus on our most visible projects.
We'll go to the store directly, but first I need to finish sweeping.
To put it more directly: he's not 'made redundant' but sacked.
He is to go to Calais, directly this is over, to replace Lord Berners as governor .
It'sdirectly across the street.
Presumably Mary is to carry messages that she, Anne, is too delicate to convey direct.
In America 'rebate' is widely recognized, generally as an incentive where makers give back directly to consumers.
- In the United States the word 'rebate' is widely recognized, generally as an incentive where makers give back directly to consumers.
In the United States the word 'rebate' is widely recognized, generally as an incentive where makers give back directly to consumers.
- In America 'rebate' is widely recognized, generally as an incentive where makers give back directly to consumers.
... directly about something he just said? ...
... they can lead directly to a job and career were shaking up ...