Faizi yeniden ayarlama yönünü belirlemek zordur.
- It is difficult to peg the direction of interest deregulation.
Kaybolma ihtimalimize karşın, yönleri yazmayı düşündüm.
- We thought we would write out the directions, in case you got lost.
Yangın istikametinde koşturduk.
- We hurried in the direction of the fire.
John istasyon istikametinde yürüyor.
- John is walking in the direction of the station.
İmalatçının açıklamasına göre, her on yılda bir değiştirilmeli.
- According to the manufacturer's directions, tires should be changed every 10 years.
Keşke onun emirlerine itaat etseydim.
- I wish I had obeyed his directions.
Lütfen hemşirenin emirlerine uyun.
- Please follow the nurse's directions.
Onu aradım, ancak hat meşguldü.
- I called her, but the line was busy.
Ben onu aramaya çalıştım, ama hat meşguldü.
- I tried to call him up, but the line was busy.
İlaç alırken şişe üzerindeki yönergeleri dikkatle izleyin.
- When taking drugs, follow the directions on the bottle carefully.
Kuşlar dört bir yana uçuştu.
- The birds flew away in all directions.
Orman yangını tüm yönlerde yayılmaya başladı.
- The forest fire began to spread in all directions.
İlaçlar sadece bir doktorun yönlendirmesiyle kullanılmalıydı.
- Drugs should be used only at the direction of a doctor.
Tom en yakın hastaneye yönlendirmeler istedi.
- Tom asked for directions to the nearest hospital.
Suriye rejim değişikliğinden sonra hangi yönde gelişecek?
- In which direction will Syria develop after the regime change?
Onların bir yöne ihtiyacı var.
- They need some direction.
Ben aynı yöne gidiyorum. Gel benimle. Seni oraya götüreceğim.
- I am going in the same direction. Come with me. I will take you there.
Ben tam olarak Kyoko'nun nerede yaşadığını bilmiyorum, ama Sannomiya yönünde.
- I don't know exactly where Kyoko lives, but it's in the direction of Sannomiya.
O, hangi yönü seçecek?
- Which direction will he choose?
Ordu yanlış yönde ilerliyordu.
- The army was advancing in the wrong direction.
Ben arkadaşımın gösterdiği yönde gittim.
- I went in the direction my friend indicated.
Tom sahne talimatlarını takip etmedi.
- Tom didn't follow stage directions.
Birisi Tom'a yanlış talimat verdi.
- Someone gave Tom the wrong directions.
Sahne yönetimi ne önerir?
- What do the stage directions suggest?
Tom üç saat kuyrukta beklemek zorunda kaldı.
- Tom had to wait in line for three hours.
Tom kuyruktaki son kişi.
- Tom is the last person in line.
The screenplay was good, but the direction was weak.
Her aunt Leonella was still at Cordova, and she knew not her direction.
The trombonist looked to the bandleader for direction.
Keep going in the same direction.
... or Andre Schleifer, of people who set a direction and a pattern as they were students that then ...
... not retaining bloated Cold War era stockpiles, but rather we're moving in the direction of ...